İşgal Ordusunun Göz Ardı Ettiği Gerçek: İsrail, Güç Sınırlarına Ulaştı Mı?
The Cradle’da Mohamad Hasan Sweidan’ın “İsrail'in aşırılığı: Güç sınırlarını görmezden gelmenin tehlikeleri” başlıklı yazısı, İsrail’in gücünün sınırlarına ilişkin dikkat çeken öngörüler ve bilgiler ortaya koyuyor.
Uluslararası ilişkiler çalışmalarında, uluslar için en önemli tehditlerden birinin güç sınırları hakkında içsel bir farkındalık eksikliğinden kaynaklandığını belirten yazar, “Bir ulus devletin güç projeksiyonu, nihayetinde ölçülebilir ve içsel sınırlamaları olan askeri, ekonomik, teknolojik, diplomatik ve politik erişim gibi temel faktörlerle tanımlanır” diyor.
Bu ilke, İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi'nde Ulusal Güvenlik Stratejisi eski kıdemli direktörü olan emekli İsrailli Albay Gur Laish'i sert bir uyarıda bulunmaya yöneltti. Begin-Sadat İsrail Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından 19 Ağustos'ta yayımlanan bir makalede Laish, İsrail liderlerini, sınırlamalarını göz ardı eden yeni bir güvenlik doktrinini benimsememeleri konusunda uyarıyor.
İsrail'in güçlü yönleri
İsrail, dünyanın en güçlü askeri güçleri arasında (küresel sıralamada 15’inci) gösterilirken bu yönü, işgal devletine bölgesel rakiplerine karşı stratejik bir avantaj sağlamakta. Bununla birlikte, İsrail, en büyük müttefiki olan ABD’den 130 milyar doların üzerinde destek aldı.
Askeri gücünün yanı sıra İsrail, ekonomik olarak da küresel çapta güçlü bir konumda. The Economist, 2023'te İsrail'i ekonomik başarı açısından gelişmiş ülkeler arasında dördüncü sıraya yerleştirmişti.
Uluslararası Para Fonu (IMF), İsrail'in GSYİH'sinin (Gayrisafi Yurt İçi Hasıla) 564 milyar dolar ve kişi başına düşen GSYİH'sinin 58 bin 270 dolar olduğunu kaydetti. İsrail, ekonomik güç açısından dünya çapında 13. sırada gösterildi. Ekonomi açısından ABD’den destek gören İsrail, kuruluşundan bu yana ABD’den yaklaşık 330 milyar dolar dış yardım aldı.
İsrail’in bir diğer güçlü özelliği ise teknoloji. Tel Aviv, küresel sahnede de öne çıkıyor. Küresel Yenilik Endeksi 2023, İsrail'i 132 ekonomi arasında 14. sıraya koyuyor. 50 ekonomiden oluşan yüksek gelirli grup içinde İsrail 13. sırada yer alıyor ve Kuzey Afrika ve Batı Asya'daki 18 ülke arasında zirvede.
Küresel Girişim Ekosistemi Endeksi 2024’te ise İsrail, küresel çapta üçüncü ve bölgesel olarak birinci sırada.
ABD – İsrail işbirliği
Diplomatik ve politik olarak İsrail, ABD'nin desteğinden yararlanırken bu da birçok uluslararası yasa ve normdan muaf tutulmasını sağlıyor. Washington, BM Güvenlik Konseyi'ndeki veto yetkisini 89 kez kullandı ve bunların yarısından fazlası işgal devletini eleştiren kararları engellemek içindi.
1945'ten bu yana İsrail ve Filistin ile ilgili 36 taslak karardan 34'ü ABD tarafından veto edildi ve bu da İsrail'i eylemlerinden sorumlu olmaktan etkili bir şekilde korudu.
ABD, İsrail'in diplomatik başarılarında da önemli bir rol oynamıştır. Bunlar arasında Mısır (1979) ve Ürdün (1994) ile normalleşme anlaşmaları ve daha yakın zamanda BAE (Birleşik Arap Emirlikleri), Bahreyn, Sudan ve Fas (2020) ile yapılan anlaşmalar ve Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesine yönelik devam eden çabalar yer almaktadır.
Washington'a bağımlılık: İki ucu keskin bir kılıç
Ancak İsrail'in önemli bir zaafı var; sürekli ABD desteğine sıkı sıkıya bağlı olması. Washington'a bağımlılık, İsrail'in Batı politikalarıyla uyumlu olmasını gerektiriyor ve bu da İsrail elitlerini ABD-İsrail ilişkilerini zorlamaya karşı uyarmaya yöneltmiştir.
Emekli albay Benina Sharvit Baruch, İsrail Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (INSS) için yazdığı bir makalede bu noktayı vurgulamaktadır. İsrail'in uluslararası sisteme entegrasyonunun, özellikle de küresel konumunu önemli ölçüde zedeleyen devam eden Gazze savaşı ışığında tehdit altında olduğunu belirtiyor.
Baruch, bu eğilime karşı koymamanın İsrail'in ekonomisini, ulusal güvenliğini ve askeri hedeflerini daha da zayıflatabileceği konusunda uyarıyor.
Geçtiğimiz ay, İsrail ordusundan General Yitzhak Brik, yıpratma savaşı devam ederse işgal ordusunun "bir yıldan kısa bir sürede çöküşle karşı karşıya" olacağını söyledi.
INSS’de yayımlanan bir başka yazıda ise ABD-İsrail stratejik ittifakının ortak değerlere bağlı olduğu şu sözlerle vurgulanıyor:
“İsrail'in Amerika Birleşik Devletleri için stratejik önemi, yalnızca paylaşılan değerler korunduğu sürece geçerlidir. Bu zamanda, özel ilişkiler tehlikededir, özellikle demokrasi algısındaki genişleyen uçurumlar, İsrail'in Filistin sorununa ilişkin politikası ve Amerikan Yahudi topluluğu ile İsrail Devleti arasındaki artan yabancılaşma göz önüne alındığında.”
İsrail maksimum sınırlarına ulaştı mı?
ABD desteğine bağımlılığının ötesinde, İsrail'in özellikle Gazze'deki askeri angajmanları, Tel Aviv'in güç projeksiyonunun kısıtlamalarını ortaya koydu. İsrail'in kuşatma altındaki bölgede acımasız askeri saldırısının üzerinden 11 geçmesine rağmen, Filistin direnişi hala Tel Aviv'i hedef alabiliyor.
Tarih, sınırlarını görmezden gelen devletlerin sıklıkla düşüşle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Hans Morgenthau, Politics Among Nations adlı çığır açıcı eserinde, güç ve politika arasında bir denge savunuyor ve aşırı gücün bu dengeyi bozarak istikrarsızlığa ve potansiyel düşüşe yol açacağı konusunda uyarıyor.
Benzer şekilde, Paul Kennedy'nin The Rise and Fall of Great Powers adlı eseri, hırsların kabiliyetleri aştığı ve düşüşü hızlandırdığı "emperyal aşırı genişlemeyi" örneklendiriyor. Son zamanlardaki bir örnek, ABD'nin birden fazla cepheyi destekleme kabiliyetinin kısıtlanmasıdır; bu, Gazze savaşının patlak vermesinin ardından Ukrayna'ya odaklanmasının azalmasıyla kanıtlanmıştır.
Birkaç gösterge, İsrail'in Gazze'deki savaşını sürdürerek gücünün sınırlarına yaklaştığını gösteriyor. İsrail'in tarihsel olarak güçlü ekonomisine rağmen ekonomik sorunları belirginleşiyor. 2023'ün son çeyreğinde, İsrail'in GSYİH'si bir önceki yıla kıyasla yaklaşık yüzde 20 oranında daraldı. Ayrıca tüketimde yüzde 27 oranında önemli bir düşüş oldu ve yatırım yüzde 70 oranında önemli ölçüde düştü. Savaş, İsrail iş gücünün yaklaşık yüzde 18'ini etkisiz hale getirdi, 250 bin sivil yerinden edildi ve iş gücünün yüzde 4'ü yedek olarak çağrıldı.
Buna karşılık, işgal devleti askeri harcamaları on yılın sonuna kadar GSYİH'nin yüzde 4'ünden yüzde 6 veya yüzde 7'sine çıkarmayı planlıyor. Askeri harcamalardaki bu artış, küresel ekonominin zaten gergin olması ve ABD'nin geçmiştekiyle aynı mali desteği sağlama kapasitesinin azalmasıyla geliyor.
Ekonomik sıkıntıya ek olarak, çatışmanın başlangıcında belirtilen askeri hedeflere ulaşılamadı. Geçtiğimiz ay New York Times, devam eden askeri operasyonlara rağmen İsrail yönetiminin Gazze'de Hamas'ın kontrolü elinde tutacağı bir ateşkes önerisini düşündüğünü aktardı.
Stratejideki bu değişiklik, savaşın birincil hedefi olan Hamas'ın tamamen yok edilmesinin mümkün olmadığını kabul eden bir taviz olarak görülüyor. Haziran ayında İsrail askeri sözcüsü Daniel Hagari, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Hamas'ı ortadan kaldırma politikasının gerçekçi olmadığını itiraf etti. Hagari, “Hamas bir fikirdir. Hamas'ı ortadan kaldırabileceğimizi düşünen herkes yanılıyor” dedi.
Lübnan ile ikinci büyük cephe konusunda da endişeler artıyor. Ekim 2023'ten bu yana Tel Aviv, askeri güçlerinin Gazze'de halihazırda yoğun bir şekilde görevlendirilmiş olduğunun farkında olarak çatışmayı genişletmekten kaçınmak için ihtiyatlı bir strateji benimsedi.
ABD'nin desteği durursa ne olur?
İran'ın büyük stratejisine uygun olarak, uzun süren çatışma İsrail ordusunun kaynaklarını tüketti ve önemli bir ABD desteği olmadan yeni bir çatışmaya girmekten çekinmesine neden oldu.
İran, Lübnan veya Yemen'den gelebilecek olası bir tepkiyi caydırma amacıyla bölgeye ABD donanma filolarının konuşlandırılması, İsrail'in Amerikan askeri desteğine olan bağımlılığını vurguluyor. Bu bağımlılık, İsrail'in şu anda birden fazla cepheyi bağımsız bir şekilde yönetemediğini ortaya koydu.
Dahası, İsrail'in ABD desteğine olan yoğun bağımlılığı özerkliğini sınırlandırıyor ve Amerikan dış politikasındaki değişimlere karşı savunmasızlığını artırıyor. Bu bağımlılık ekonomik, politik ve askeri boyutlara yayılarak Tel Aviv'in bağımsız hareket etme yeteneğini daha da kısıtlıyor.
Bu hafta, İsrail Savunma Bakanlığı, ABD ordusunun 500’üncü uçuşunu tamamladığını ve işgal ordusuna 50 bin tondan fazla silah ve ekipman taşıdığını duyurdu. 7 Ekim'den bu yana İsrail'e hava yoluyla gönderilen takviyelere ek olarak, Washington, Tel Aviv'e deniz yoluyla 107 askeri malzeme sevkiyatı gönderdi.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah geçen yılın sonlarında yaptığı bir konuşmada, İsrail'in mühimmat stoğunun Gazze saldırısının ilk ayında büyük ölçüde tükendiğini ve işgal ordusunun neredeyse tamamen müttefiklerinden, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'nden gelen silah transferlerine bağımlı olduğunu iddia etti.
Peki ya bu silah hattı durursa veya üretimde büyük gecikmeler yaşanırsa ne olur?
Albay Laish'e göre, İsrail'in geleneksel hızlı ve kesin çatışma yaklaşımı, uzun savaşları kabul eden bir stratejiyle değiştiriliyor. Netanyahu tarafından desteklenen bu yeni, yüksek riskli strateji, toplum, ekonomi ve ordunun sürdürülebilir, uzun süren çatışmalara hazır olmaması nedeniyle İsrail'in yeteneklerini aşabilir.
Mevcut ABD desteği seviyeleri nedeniyle oluşan yenilmezlik hissiyle yönlendirilen bu değişim, uzun vadeli planlamada bir düşüşe yol açtı.
Harvard Üniversitesinde uluslararası ilişkiler profesörü Dr. Stephen Walt'un Foreign Policy'de yazdığı gibi, "İsrail'in karşı karşıya olduğu en derin sorun, İsrail'in stratejik düşüncesinin son 50 yılda kademeli olarak aşınmasıdır." Walt, İsrail'in stratejik düşüncesinin taktiksel seçimler pahasına gerilemesindeki önemli faktörlerden birinin "Amerikan korumasından ve İsrail'in isteklerine saygıdan kaynaklanan kibir ve dokunulmazlık hissi" olduğunu savunuyor.
Dünyanın en güçlü ülkesi ne yaparsanız yapın sizi destekliyorsa, eylemleriniz hakkında dikkatlice düşünmeniz kaçınılmaz olarak azalacaktır.
Walt, İsrail'in bugün stratejik vizyondan ziyade acil taktik kazanımlara öncelik vermesiyle yaklaşan ve yankılanan bir yenilgiyle karşı karşıya olduğunu ileri sürüyor. Şu anki haliyle, işgal devleti Gazze'nin geleceği için gerçekçi bir plan veya giderek daha fazla cesaretlenen bölgesel düşmanlarına yönelik bir strateji önermedi.