1997 Ürdün’de Bir Tuhaf Zehir-Panzehir Hikâyesi: Halid Meşal

Orta Doğu araştırmacısı Mehmet Akif Koç, Halid Meşal'in doğumundan itibaren hayatını, Hamas içindeki rolünü ve1997 yılında Ürdün'de uğradığı başarısız suikast girişiminin arka planını Fokus+ için inceledi.
Mehmet Akif Koç
1997 Ürdün’de Bir Tuhaf Zehir-Panzehir Hikâyesi Halid Meşal
13 Ağustos 2024

Tahran’da uğradığı suikast sonucu öldürülen İsmail Heniyye’nin ardından Hamas’ın Siyasi Büro Başkanlığı görevi için iki popüler isim ön plana çıkıyordu. Esasen bu görevi Heniyye’den önce de Hamas’ın 2000’lerdeki en bilinen ve üst düzeydeki yöneticisi Halid Meşal yürütüyordu. Suikast sonrası yeniden bu görev için Meşal ismi de ön plana çıktı ama Yahya Sinvar isminde karar kıldı Hamas politbürosu.  

Bu yazıda Halid Meşal’e dair ilginç bir suikast öyküsünü ve ilgi çekici detaylarını kaleme alacağım.  

Ürdün kontrolündeki Ramallah’tan Kuveyt’e ve yeniden Ürdün’e 

1956’da Ramallah yakınlarındaki Silvad’da doğan Meşal, Heniyye’den yedi yaş büyük. 1948 sonrasının kaotik Filistin’inde, Heniyye’nin Mısır kontrolündeki Gazze’de doğması gibi, Meşal de Ürdün’ün yönetimindeki Batı Şeria’nın Silvad bölgesinde doğdu. 1956 yılı aynı zamanda Sovyetlerin ABD-İngiltere-Fransa ile karşı karşıya geldiği Süveyş Krizi’nin ve yeni bir Arap-İsrail Savaşı’nın yaşandığı bir dönem.   

Meşal’in daha önce 1930’larda Filistinli gerilla lideri Abdülkadir el-Hüseynî ile birlikte Yahudi örgütlere karşı mücadele eden babası Abdülkadir Meşal bir çiftçiydi. 1957’de ise çalışmak için Kuveyt’e gitti. Halid ve ailenin geri kalanı da 1967 Savaşı sırasında Batı Şeria’dan Ürdün’e kaçarak canını kurtarabildi. Meşal’in çocukken yolunun düştüğü Ürdün’le kaderi bir kez daha kesişecek, ama bunun için bir süre beklemesi gerekecekti. Halid ve ailesi Ürdün’e kaçmak zorunda kaldıktan birkaç ay sonra Kuveyt’e geçti ve oradaki babaları Abdülkadir ile buluştu. Meşal ailesi birleştiyse de geride kalan Filistin, 1967’den sonra bir daha birleşemeyecekti. Halid Meşal ise bunun için mücadele sahasına çıkacaktı.  

Meşal lise eğitimini aldığı müreffeh Körfez ülkesi Kuveyt’te üniversiteyi de okudu. 1974’te girdiği Kuveyt Üniversitesi’nde Fizik bölümünü ise 1978’de bitirdi. 50 yıl önce, talebeliği sırasında Müslüman Kardeşler’le tanıştı. Nâsır döneminde yasaklanan Müslüman Kardeşler, Nâsır’ın yardımcısı Enver Sedat’ın başkanlık döneminde 1970’lerde yeniden derlenip toparlanma dönemine girmiş, Körfez’deki zengin Arap iş adamları ve ağlar üzerinden yapılanmaya çalışıyordu. Meşal de bu dönemde üniversitedeki İhvan yapılanmasına girdi ve hızla öğrenci hareketlerinin liderliğine yükseldi. 

 

Meşal bu dönemde sık sık Filistin’e gidip geldi, yardım faaliyetleri organize etti ve İhvan içinde faaliyetlerini sürdürdü. Ancak 1990’da Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesi, Arap milliyetçisi çoğu kişide kafa karışıklığı doğurdu. Meşal de bu dönemde Kuveyt’ten ayrılarak Ürdün’e yerleşti. 1960’larda daha sonra Filistin davasında liderlik üstlenecek diğer pek çok isim de Körfez ülkelerindeydi, örneğin Arafat da Kuveyt’teyken, Mahmud Abbas Katar’da faaliyetlerini yürütüyordu. 

1980’lerin İslamî canlanma döneminde, Filistinli direniş grupları arasında sol ve seküler kimliğe sahip olmayanların çeşitli arayışları ortaya çıktı. Şüphesiz 1979 İran Devrimi ve yine aynı dönemde başlayan Sovyetlerin Afganistan işgali gibi bölgesel gelişmeler de bu İslamî arayışların gelişip ortaya çıkması için ilham vericiydi. 1983’te Kuveyt’te toplanan bir konferans sonucu, Gazze’deki asıl kanadın yanında, ileride Hamas’ın bir bölümünü şekillendirecek olan nüve doğmaya başladı, Meşal de diasporadaki bu destekleyici yapının lideri olarak öne çıktı. 

Zehir–panzehir: Bir tuhaf casusluk oyunu 

Halid Meşal’in hayatında en fazla dikkat çeken süreç, 1997’de Ürdün’ün başkenti Amman’da Hamas faaliyetlerini koordine ederken uğradığı tuhaf suikast öyküsü. Tuhaf,  zira bu tür bir zehirleme tarzı suikast İsrail’in çok fazla denediği bir pratik değil. Üstelik çok sayıda riski var fail açısından; sokak ortasında ve kalabalık mekânda yapılması da bu tür faaliyetleri daha tuhaf hale getiriyor. 

Meşal Ürdün’e geçtiğinde, sınır komşusu olduğu Batı Şeria üzerinden Hamas aktivitelerinin İntifada sonrası daha da arttığı bir süreç doğmuştu zaten. 1993’teki Oslo Antlaşmaları’yla başlayan iyimser hava ve nispi serbestlikte bu aktiviteler de arttı. Ancak fanatik bir Yahudi tarafından Oslo’nun mimarlarından Başbakan İzak Rabin’in öldürülmesiyle, bu iyimser hava yerini ciddi bir kaosa bıraktı. İsrail siyaseti hızla sağa kaymaya başladı. Filistin’le barışı getiren Şimon Peres’in İşçi Partisi Mayıs 1996 seçimlerini kaybetti; Likud’un iddialı başkanı Netanyahu’nun İsrail’i daha milliyetçi ve muhafazakâr sağa çeken –ve halen devam eden- uzun yürüyüşü böylece başlamış oldu. 

Netanyahu’nun “Oslo’yu tarihe gömme” çabasının ilk adımlarından biri Hamas liderlerini ortadan kaldırmak oldu; kendisinden hemen önce Hamas’ın Gazze’deki askeri lideri Yahya Ayyaş suikastla öldürülmüştü. Netanyahu da üst düzey Hamas liderlerini ortadan kaldırma stratejisini sürdürdü. Bu ortamda 1997 Eylül’ünde o dönemdeki en ciddi hamlelerden biri geldi İsrail’den: Bizzat Netanyahu kabinesinin onayıyla, Kanada diplomatik pasaportu taşıyan kişiler turistik vizeyle Ürdün’e girdi, hedef Halid Meşal’di.  

İki Mossad ajanı yolda yürüyen Meşal’e arkadan yaklaşacak ve hedefteki Hamas lideri suikastle öldürülecekti: Kulağına enjekte edilecek ve hızla vücuda yayılacak bir zehir kullanılacaktı, hızlı ve çabuk bir ölüm planlamıştı, ajanlar da çevredeki yardımcı unsurlarla birlikte kalabalığa karışıp kaçacaktı. Zor bir plandı, nitekim Meşal’in korumaları bir tuhaflık olduğunu fark edip Hamas ofisinin girişinde bu kişilerle mücadeleye girişti ve İsrail ajanlarını –saldırıya katılan ve gözetleme yapanlarla birlikte- sağ ele geçirdiler. 

 

Meşal bu saldırıyı “Kulağımda bir ses duydum, bomba sesi gibiydi, elektrik şoku gibi bir şeydi” diye anlatacaktı daha sonraki bir mülakatında. Ancak günün ilerleyen saatlerinde baş ağrısı şikâyetinin yanında, istifra etmeye başladı. Hemen hastaneye kaldırıldı, püskürtülerek de olsa kulağına sıçrayan zehrin etkisi sınırlı da olsa kendini göstermeye başlamıştı, durumu hızla kötüye gitmekteydi. 

Ürdün Kralı Hüseyin [1915 Arap İsyanı’nın lideri meşhur Şerif Hüseyin’in oğlu ve Mâverâ-yi Ürdün Emirliği’nin kurucusu Abdullah’ın torunudur], süratle Netanyahu’yla temas kurdu ve zehri etkisiz kılacak panzehiri acilen göndermesini istedi. Aks takdirde Oslo Antlaşmaları’yla oluşan normalleşmeyi ve diplomatik ilişkileri kesme tehdidinde bulundu, yakalanan İsrail ajanlarının da öldürmeye kasıt suçuyla idam edileceği tehdidinde bulundu (veya basına böyle yansıtıldı). Zira 1970 Eylül ayında yaşanan, Ürdün nüfusunun neredeyse yarısını oluşturan Filistinlilerle Ürdün kraliyet birlikleri arasındaki çatışmalardan dolayı içeride kırılgan bir denge ortaya çıkmıştı ve Kral Hüseyin Filistinlilerden kaynaklanabilecek yeni bir sorun –hatta iç savaş ihtimali de vardı- istemiyordu. 

ABD Başkanı Clinton, Netanyahu ve Mossad ölmemesi için seferber oldu  

Meşal bu zehirle ölecek olursa Ürdün-İsrail ilişkileri sıkıntıya girecekti, dönemin ABD Başkanı Clinton da devreye girdi ve panzehiri acilen Amman’a göndermesi için Netanyahu’ya baskı yaptı. ABD, İsrail ve Ürdün, bir Hamas liderinin suikastla ölmemesi için işbirliği yapıyordu. Netanyahu talimat verdi ve Mossad Şefi Danny Yatom alelacele panzehiri yanına alıp –muhtemelen “işlerini hakkıyla sonuçlandıramadıkları için” de ağır bir fırça yiyerek- Amman’a uçtu. Hemen hastaneye gidildi, doktoralara çanta teslim edildi ve verilen panzehir etkisini gösterdi. Meşal kurtulmuştu.  

Ancak hikâye burada bitmemişti: Mossad’ın getirdiği panzehir sadece iki İsrailli ajanın hayatını kurtarabildi, onlar İsrail’e götürüldü. Diğer ajanlar ise Kral Hüseyin tarafından salıverilmemişti (en az altı kişi oldukları kaydediliyor). Hamas’ın kurucusu ve karizmatik lideri Şeyh Ahmed Yasin ve diğer onlarca Filistinli mahkûmun daha salıverilmesini istedi Kral; anlaşma gerçekleşti.   

Bugünden geriye bakınca imkânsız görülen gerçekleşmişti: ABD’nin aktif müdahalesiyle, bizzat suikast emri veren Netanyahu’nun kişisel gayretleriyle bir Hamas lideri ölümden kurtarıldı (Meşal), ondan daha etkili bir başka Hamas lideri de İsrail hapishanelerinden kurtarıldı (Ahmed Yasin).  

*** 

Halid Meşal, sağlığı düzeldikten sonra Hamas içindeki yükselişine devam etti; suikastın ardından Kral’ın talebiyle Ürdün’den ayrılıp Şam’a yerleşti. Ürdün Kralı Hüseyin, daha önce de 1970-71 döneminde FKÖ lideri Arafat’ın ülkesinden çıkmasını istemiş ve onu ekibiyle birlikte kovmuştu.   

Şeyh Ahmed Yasin’in 2004’te Gazze’de suikastle öldürülmesinin ardından, Hamas’ın siyasi lideri olarak seçildi Meşal. Arap Baharı ve İç Savaş döneminde Şubat 2012’de Şam’dan da ayrılıp Doha’ya yerleşti. Bu hamleden beri Hamas’ın siyasal bürosu faaliyetlerini Doha’dan sürdürüyor. 2017’de bu görevi Gazze’den gelen İsmail Heniyye’ye devretti, Heniyye’nin de öldürülmesinin ardından Ağustos 2024’te Hamas’ın siyasi büro liderliği için ismi yeniden ön plana çıktı, hatta en önemli adaydı, ama Yahya Sinvar liderliğinde yola devam etme kararı aldı Hamas. Bu kararın arka planını başka bir yazıda ele alacağım.