Nâsır Öncesi Mısır’da İki Önemli Milliyetçi Lider-2: Sa’d Zağlul

Orta Doğu araştırmacısı Mehmet Akif Koç, Cemal Abdünnâsır öncesi Mısır’da İngiliz sömürge yönetimine karşı çıkan iki sembol ismi, Ahmed el-Arâbî (Urâbî) Paşa ve Sa’d Zağlul’un mücadelesini Fokus+ için kaleme aldı.
Mehmet Akif Koç
Nâsır Öncesi Mısır’da İki Önemli Milliyetçi Lider- 2 Sa’d Zağlul
1 Kasım 2024

Necib Mahfuz’un Kahire Üçlemesi’ndeki milliyetçi idol

Bir önceki yazıda 1988 Nobel Edebiyat Ödüllü Mısırlı yazar Necib Mahfuz’un unutulmaz Kahire Üçlemesi’nin ilk cildi olan Saray Yolu’nda ve üzerinde en fazla durulan iki milliyetçi öncüden Ahmed el-Arâbî (Urâbî) Paşa’nın 1880’lerin başındaki İngiliz karşıtı mücadelesine değinmiştim. Arâbî Paşa yerel Mısırlı elitlerin ve eşraf-esnaf-ulema işbirliğinin temsilcisi olarak dış ilişkilerdeki Osmanlı, ordu içindeki Çerkes-Türk kliği ve iç siyaset-ekonomi üzerindeki İngiliz nüfuzuna açıktan karşı çıkarak ve bu uğurda silaha sarılıp sürgüne gitmeyi göze alarak, modern dönem Mısır milliyetçiliğinin öncülüğünü yapmıştı. 

Mahfuz’un çocukluğundaki en büyük idolü ve o yılların milliyetçi bağımsızlık siyasetinin öncüsü ise Sa’d Zağlul’du.  

Taşradan Paris’e milliyetçi bir aydın  

1857’de Garbiye vilayetinde varlıklı bir taşralı ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Zağlul, henüz çocuk yaşında Kahire’ye gelerek el-Ezher’e kaydoldu. Dönemin uluslararası İslamcı entelijansiyasının ikonik ismi Cemaleddin Afgânî ile Kahire’de tanışma ve özel derslerine devam etme fırsatı buldu. Mısır’daki reformcu hareketin öncülerinden Muhammed Abduh’la da bu dönemde tanıştı. Hukuk tahsilinin ardından bir dönem avukatlık ve gazetecilik yaptıysa da 1882’deki Ahmed el-Arâbî Paşa başkaldırısına verdiği destek nedeniyle resmi görevinden ayrıldı. Kıyamın başarısızlığa uğramasının ardından ayrılıkçı örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle İngilizlerce derdest edildi.  

Birkaç aylık tevkifin ardından serbest bırakılınca kamu görevine döndü, 1890’lı yıllarda Avrupa’ya tahsile gönderilen Mısırlı talebeler arasındaydı, Paris Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldı. Ülkesine dönünce siyasi hayatta daha aktif şekilde yer almaya başladı. İngiliz işgali sürdüğü için Mısır toplumu ve elitleri, işgalcilerle uzlaşıp normal hayatına devam etmek isteyenler ve işgalcilere farklı metotlarla karşı çıkıp bağımsızlığı savunanlar arasında ikiye ayrılmış durumdaydı.  

Milliyetçilikten İngilizlerle uzlaşıya ve kabine görevine  

Zağlul bu dönemde Mustafa Kamil Paşa öncülüğündeki Vataniyyye hareketinin içinde yer aldıysa da, bir süre sonra Avrupalılarla belirli bir ölçüde işbirliği yapılabileceğini savunmaya başladı ve İngilizlerin kontrolündeki kabineye girdi. 1906-1910 yılları arasında Eğitim Bakanı, 1910-1912 yıllarında da Adalet Bakanı olarak görev yapan Zağlul’un üyesi olduğu ilk kabinenin başında Başbakan olarak Kıpti asıllı Butrus Gâli vardı. Gâli’nin torunu ve kendisiyle aynı adı taşıyan ikinci bir Butrus Gâli [1912-2016] sonraki yıllarda Mısır başbakan yardımcılığı yapacak, bilahare 1992-1996 arasında Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği görevinde bulunacaktı.  

Ancak bu dönemi de uzun sürmedi Zağlul’un. 1912’de Hidiv II. Abbas Hilmi Paşa ile anlaşmazlığa düşünce kabinedeki görevinden ayrıldı. Bundan sonra Zağlul’un hayatında ayrı bir perde açılacaktı. Hidiv’le ters düşünce İngilizlerle de arası açılmaya başladı ve milliyetçi hareketle yeniden yakınlaşmaya koyuldu. Kabindeki görevinden ayrılsa da politik hayatta itibarı yüksekti; milliyetçi kanadın da desteğiyle 1913’te Mısır Meclisi’nin başkanlığı görevine getirildi. Bu yeni konumu, kendisinin Mısır iç siyasetindeki milliyetçilerin öncüsü olma konumunu pekiştirmesine vesile oldu.  

İngilizlerle mücadelenin sembol ismi olarak Zağlul  

Britanya I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, düşman saflarda yer aldıkları Osmanlı’nın Mısır üzerindeki haklarını reddederek 1914’te protektora yönetimi kurup Mısır’ı doğrudan yönetmeye koyulunca, hidiv görevinden uzaklaştırılarak yurt dışına sürgün edildi ve ülkede sıkıyönetim ilan edildi. Bu şartlarda Zağlul’un başında bulunduğu meclis de dağıtıldı. Takip eden dört yıl boyunca İngilizler Mısır’da bütün siyasi, ekonomik ve toplumsal hayat üzerinde egemenlik kurdu. Savaştan muzaffer ayrılınca da bu protektora tam bir sömürge yönetimine dönüşmeye başladı, bunun ilk sinyalleri savaşın sonlarına doğru verilmişti.

İngilizlerin bu keyfi işgal siyasetine direnen Mısır milliyetçileri, Zağlul’un şahsında doğal bir lider buldu. 1920 Nisan’da Osmanlı Devleti’nin kaderinin görüşüleceği Paris Barış Konferansı’na Mısır’ın da katılmasında ısrarcıydı milliyetçi kanat, burada söz hakkı sahibi olup bilahare Mısır’daki İngiliz egemenliğini kısıtlama çabası içindeydiler. İngilizler buna izin vermeyince politik bir çatışma baş gösterdi ve İngilizler Zağlul ile dört arkadaşını Malta’ya sürgüne gönderdi. İngilizler, bir süre sonra İstanbul’da da aynı rotayı izleyip Meclis’i dağıtacak ve ileri gelen politik elitleri yine aynı şekilde Malta’ya sürgüne yollayacaktı.  

Necib Mahfuz’un satırlarında oldukça canlı bir şekilde tasvir edilen bu süreçte, yaşanan bu sürgün olayı Mısır’da büyük tepkiyle karşılandı ve sonraları 1919 Devrimi olarak anılacak büyük bir iç çatışma ve kaos ortamı başladı. Başta Kahire ve İskenderiye olmak üzere ülkenin dört bir yanında İngiliz karşıtı gösteriler başladı, İngiliz güçleri, polis ve jandarmayla halk arasında çatışmalar yaşandı. Çok sayıda can kaybının yaşandığı bu dönemde göstericilerin talebelerinin başında Zağlul ve arkadaşlarının serbest bırakılması gelir.  

Zağlul’un yükselişi ve bağımsızlık yolundaki Mısır

Olaylar hızla kontrolden çıkınca Londra bir adım atar ve I. Dünya Savaşı’nda Suriye ve Kanal cephelerinde Osmanlı güçlerini yenip “Kudüs Fatihi” olarak anılan General Allenby durumu kontrol altına alması için Mısır Yüksek Komiserliği görevine getirilir. Önceki Komiser Wingate’in yaptığının aksine Allenby müzakere yoluyla Mısırlıları itaat altına almayı dener. Zağlul ve arkadaşları Malta’dan serbest bırakılıp Mısır’a getirilir. Ardından Zağlul, Paris Barış Konferansı için bu şehre gitse de Mısır lehine bir sonuç üretemez.  

Ancak Zağlul, iç siyasetteki bu hızlı yükselişi ve işgal karşıtı Mısırlıların doğal lideri haline gelmesi üzerine 1921’de tekrar tutuklanır. Bu sefer Yemen’in Aden şehrine, ardından Seyşeller’e, sonra da Cebelitarık’a sürgüne yollanır. Zağlul’un yokluğunda da olaylar durulmaz. Zağlul serbest bırakılınca Paris üzerinden 1923 Eylül’de ülkesine döner. O süreçte Şubat 1922’de İngilizler Mısır’a kısmi bağımsızlık vermiş ve ülke krallığa dönüştürülmüş, Kavalalı ailesinden Fuad taç giyip Mısır Meliki olmuştur. Bu yıllarda Vefd hareketi siyasi partiye dönüşür, başına Zağlul geçer; Ocak 1924’te yapılan seçimlerde oyların %90’ını alan Vefd ezici çoğunlukla seçimleri kazanır. Zağlul politik kariyerinin zirvesindedir artık.  

Sa’d Zağlul başbakanlık görevine getirilir, ilk iş olarak Sudan’ın yeniden Mısır’a katılması ve Süveyş Kanalı üzerinde Mısır otoritesini tesisini öncelikli hedef belirler. Ancak bu konularda İngilizlerle yeniden ters düşer, yaşanan politik kaos ortamında İngilizlerin Sudan genel valisi Kahire’de öldürülünce birkaç gün sonra Zağlul da başbakanlık görevinden istifa etmek zorunda bırakılır. Sonraki seçimlerde Vefd yine birinci parti olmayı sürdürür, ancak Zağlul’un yaşıyla birlikte sağlık sorunları da ilerlemiştir artık. Kısa sürelerle Meclis başkanlığı yapsa da Ağustos 1927’de Kahire’de hayata gözlerini yumar.  

Zağlul’dan geriye kalan

Zağlul, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Mısır siyasetine tam anlamıyla damgasını vurur. Milliyetçi mücadelenin içinde ve el-Arâbî Paşa’nın saflarında girdiği siyasi hayatında, bir süre İngilizlerle işbirliği ve yakınlaşma içine girer, hatta kabineye girip eğitim ve adalet bakanlıkları da yapar. Ancak savaş şartları ve İngilizlerin gün geçtikçe genişleyen siyasi baskısı sonucu bu işbirliği safhası sona erer ve Zağlul’un duruşu ateşli bir milliyetçi söyleme evrilir. Bilhassa savaş şartlarında Mısır’ın bağımsızlığı için ortaya koyduğu gayret, hapis ve sürgünlere rağmen mücadeleden vazgeçmemesi Mısır’ın toplumsal hafızasında sembolleşmesini sağlar.  

Nitekim bu gayretleri boşa çıkmayacak, ölümünden 25 yıl sonra Nâsır ve arkadaşları öncülüğünde yapılan Hür Subaylar Darbesi’yle Mısır toplumu Batı yörüngesinden hızla çıkacak, ülke politik bağımsızlığını elde ettiği gibi Zağlul’un hayali de gerçekleşecek ve Süveyş Kanalı millileştirilecekti. Ancak Nâsır’n milliyetçi siyaseti de 1967 Savaşı’yla birlikte sert kayaya çarpıp dağılacak ve onun yardımcısı Enver Sedat döneminde Mısır yeniden Batı yörüngesine girmeye başlayacaktı.  

Sa’d Zağlul aslında Orta Doğu’nun uzun 20. yüzyılında, bölgedeki milliyetçi liderlerle paralel bir mücadele içine girer ve İngiliz-Fransız ikilisinin Orta Doğu’daki nüfuzunun azaltılmasında önemli bir bölgesel rol oynar. Zağlul’un mensup olduğu sınıf da tahsil hayatı da ülkesinin iç siyasetinde oynadığı rol ve milliyetçi uyanışa liderlik etmesi de aslında bölgenin bir diğer Müslüman toplumu İran’ın 20. yüzyıldaki en önemli liderlerinden Muhammed Musaddık’la [1882-1967] büyük paralellik gösterir. Hatta mücadele ettikleri hasım emperyal güçten, kariyerlerinin sona erişine ve kendi toplumlarının politik muhayyilesinde edindikleri ayrıcalıklı konuma kadar büyük oranda benzeşirler.