Hamas Yetkilisi Ali Baraka: Netanyahu Savaşı Uzatma Konusunda Trump’ın Zaferine Güveniyor

Hamas yetkilisi Ali Baraka, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Trump’ın ABD’de seçimi kazanmasından medet umduğunu söyledi. Ali Baraka, İsrail’in esir takası ve ateşkes konusundaki ‘oyalama taktiğini’ Fokus+’a anlattı.
Hamas Yetkilisi Ali Baraka: Netanyahu Savaşı Uzatma Konusunda Trump’ın Zaferine Güveniyor 
20 Eylül 2024

Hamas’ın Yurt Dışı Ulusal İlişkiler Departmanı Başkanı Ali Baraka, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun arabulucuların sunduğu önerileri kasıtlı olarak reddettiğini ve ABD’nin arabuluculuğunda rehine ve tutuklu takası ve ateşkes anlaşmasına varılmasını engellediğini söyledi. 

Gazze savaşı birinci yılına yaklaşırken Fokus+’a verdiği röportajda Baraka, Netanyahu’nun Trump’ın başkanlık seçimini kazanacağına inanarak buna güvendiğini ve Cumhuriyetçiler yeniden Beyaz Saray’a gelene kadar oyalandığını belirtti.  

Baraka, Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları tarafından gerçekleştirilen Aksa Tufanı Operasyonu’nun kuşatmaya, Yahudileştirmeye, tutuklulara yönelik kötü muameleye ve Müslümanların kutsallarına karşı yapılan ihlallere karşı savunma amaçlı bir tepki olduğunu vurguladı.  

Türk halkından övgüyle bahseden Baraka, Türkiye’nin Filistin davası ve halkına en çok destek veren İslam ülkelerinden biri olarak kabul edildiğini söyledi. 

Baraka, Türkiye de dahil olmak üzere İsrail’le diplomatik ilişkisi olan ülkelere, Gazze’ye yönelik saldırıları durdurması için baskı yapmak amacıyla ilişkileri tamamen kesmeleri yönünde çağrıda bulundu.  

İşte Hamas’ın Yurt Dışı Ulusal İlişkiler Departmanı Başkanı Ali Baraka'nın Fokus+'a özel açıklamalarının tamamı...


“Filistin’e karşı yürütülen savaş 7 Ekim’den sonra başlamadı”

İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki savaşı birinci yılına girmek üzere. 7 Ekim’deki operasyon neden yapıldı? Hamas bu kadar uzun bir savaşa hazırlıklı mıydı ve savaşa devam edebilir mi? 

“Öncelikle Filistin halkına karşı yürütülen savaşın 7 Ekim’de başlamadığını söylemek istiyorum. Bilakis bu olay, 30 yıl boyunca Yahudi göçünü kolaylaştıran, İngilizlerin Aralık 1917’de Filistin’i işgal etmesiyle başladı. İngiltere buradan geri çekilince silahlarını Deir Yasin katliamı da dahil olmak üzere Filistin’de katliam yapan Siyonist çetelere teslim etti. Filistin halkının çoğunun yerinden edilmesinin ardından Filistin topraklarında sözde ‘İsrail devletinin’ kurulduğunu duyurdu. Bu savaş, 1948’de Filistin topraklarının yüzde 78’inin işgal edilmesiyle başlayıp, 1967’de işgalin tamamlanmasından bu yana devam etti.  

İsrail işgali boyunca Siyonist düşman, Filistinlilere karşı birçok katliam gerçekleştirdi. 1982 yılında Lübnan’da binlerce Filistinli ve Lübnanlının hayatına mal olan Sabra ve Şatilla katliamını düzenlendi. Filistin’deki birinci ve ikinci intifadalar sırasında da Gazze, Batı Şeria ve Kudüs’te çok sayıda katliam yaşandı. Dolayısıyla 7 Ekim’de düzenlenen Aksa Tufan Operasyonu’nun, İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği suçlara ve kutsal olanlara karşı yaptığı ihlallere yanıt olarak bir savunma operasyonu olduğunu söylüyoruz. Operasyon öncesi Ekim ayının ilk haftasında yaşananlara bakacak olursak, Kudüs’ü Yahudileştirmek ve Filistinlileri Batı Şeria’dan sürmek amacıyla Siyonist Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir liderliğinde Mescid-i Aksa’ya her gün baskınlar yapıldığına şahit olduk.  Ayrıca Siyonist Maliye Bakanı Bezalel Smotrich liderliğinde Batı Şeria sakinlerini yerinden etme planı da vardı. Havara gibi Filistin köylerini yakarak ve Cenin, Nablus ve diğer kamplara sürekli baskınlar düzenleyerek bu planı uygulamak için yerleşimcilerden oluşan milisler oluşturdu. Bu bağlamda, Netanyahu liderliğindeki Siyonist aşırı sağ, Batı Şeria’yı İsrail’in kalbi olarak görüyor ve burayı ‘Yahudiye ve Samiriye’ olarak adlandırıyor. Bu nedenle Ürdün Nehri’nin (Batı Şeria) batısında bir Filistin devletinin kurulmasını reddettiler ve işler çatışmanın İsrail lehine çözülmesine doğru ilerliyordu. 

Sorunuza cevaben özet olarak, 7 Ekim’de düzenlenen operasyonun, direnişe imdat çağrıları gönderen, Ben-Gvir’in kötü muamelesine maruz kalan tutsakları savunarak, Siyonist kararlılık projesini durdurduğunu, Batı Şeria ve Kudüs’teki işgal suçlarına ve Gazze kuşatmasına karşı bir tepki olduğunu teyit ediyoruz. Bugün, savaş birinci yılına yaklaşırken, Siyonist düşman direnişi ortadan kaldırma veya Filistin halkını Gazze’den sürme yönündeki hedeflerine ulaşamamasına rağmen, ABD ve bazı Batılı ülkelerin desteğiyle uzlaşmazlığını sürdürüyor.” 


Kubbet’üs Sahra’ya yönelik video ve İsrail’in planları  

Yahudi Tapınak Dağı Örgütü, yaklaşık iki hafta önce Kubbet’üs Sahra’nın ateşe verildiği videoyu “Bugünler Çok Yakında” başlığıyla yayınladı. Böyle hassas günlerden geçerken, bu videoya ne anlam vermeliyiz? 

“Bu video çok tehlikelidir ve İslam dünyasının tepkisini ölçmek amacıyla hazırlanmıştır. Bu, Mescid-i Aksa’nın yıkılması ve iddia edilen tapınağın (Süleyman Mabedi) inşa edilmesi yönünde gerçek bir planın olduğunun önemli bir göstergesidir. Ben-Gvir liderliğindeki mevcut hükümet defalarca Mescid-i Aksa’yı kontrol etmeye çalıştı. 

Netanyahu hükümeti, 2017 yılında Mescid-i Aksa’nın girişlerine elektronik kapılar koymaya çalışarak caminin yönetimini İsrail’in eline bıraktı. Ancak o dönemde Müslüman ve Hristiyan olan Filistinlilerin öfkesi onları geri çekilmeye zorladı. İsrail daha sonra 2018’de, Bab al-Rahma’yı kontrol altına almaya çalıştı ancak Kudüslüler bu girişimi de engelledi. 

Ben-Gvir, geçtiğimiz günlerde Mescid-i Aksa’da bir sinagog inşa etme niyetini açıkladı. Bu da Mescid-i Aksa’nın Yahudiler için bir dayanak noktası haline gelmesi ve sonrasında caminin bölünmesine yol açması açısından ciddi bir tehdit teşkil ediyor. Cami üzerinde tam kontrol sağlamayı amaçlayan bu plan aşamalı adımlarla ilerliyor. Bunun yanı sıra Likud Partisi’nden bir üyenin Knesset’te sunduğu, Mescid-i Aksa’nın yüzde 70’inin Yahudilere, yüzde 30’unun ise Müslümanlara ayrılacak şekilde bölünmesi yönünde teklif var. Bu da söz konusu planın tehlikesini doğruluyor.” 


“Gazze’de ateşkesin önündeki en büyük engel Netanyahu’dur” 

Gazze Şeridi’nde bugüne kadar ateşkes anlaşmasına varılamamasının nedenleri nelerdir? ABD’nin bu yöndeki tutumu ve ABD’li yetkililerin açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

“Anlaşmaya varılamamasının önündeki en büyük engel Netanyahu’dur. İsrail Başbakanı, yaklaşan ABD seçimlerinde Trump’ın zaferi ve Cumhuriyetçilerin Beyaz Saray’a döneceğine güvenerek zaman kazanma girişiminde bulunuyor ve Filistin halkına yönelik saldırıyı durdurmayı reddediyor. Dolayısıyla Netanyahu, Biden liderliğindeki mevcut ABD yönetimine seçimlerde fayda sağlamamak için onlara bu yönde herhangi bir başarı sunmak istemiyor. Netanyahu ayrıca, Hamas ve direniş grupları tarafından 14 Mart’ta sunulan bir teklifin yanı sıra 5 Mayıs’ta arabuluculardan gelen ve Hamas’ın da kabul ettiği başka bir öneriyi kasten reddetti. İsrail Başbakanı, Refah’a saldırı başlatmak için Hamas’ın ateşkes önerilerini kabul etme konusundaki esnekliğinden yararlandı. Ancak bu saldırı amacına ulaşamadı. Netanyahu’nun takas ve ateşkes anlaşmasını engellemesindeki sorumluluğun ABD yönetimine ait olduğunu söylüyoruz. Çünkü ABD hala İsrail işgal ordusuna, Filistin halkına yönelik savaşı uzatmasına yardımcı olacak en son teknoloji silahları sağlıyor. Diğer yandan Hamas, 2 Temmuz’da Mısırlı ve Katarlı arabuluculara yeni bir öneri sundu. ABD’liler bunu kabul etse de Netanyahu yine reddetti ve yanıt vermek için daha fazla süre talep ederek, müzakereleri Ağustos ortasına kadar erteledi. İsrail heyeti, müzakereler yeniden başladığında 100 tutuklu liderin serbest bırakılmasını veto etmek de dahil olmak üzere yeni koşullarla geldi. İsrail’in bu koşulu Hamas tarafından reddedildi. Netanyahu ayrıca Philadelphia (Selahaddin) Ekseni ve Netzarim Koridoru gibi stratejik eksenlerden çekilmeyi reddettiğini de duyurdu. Bu adımı, Mısır ve Katar’ın müzakerelerdeki çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açtı.”


“Gazze’ye Destek Cephesi”nin önemi 

Hamas Hareketi, Lübnan’ın güneyi, Yemen ve Irak’ı kapsayan “Gazze’ye Destek Cephesi” olarak bilinen grubun rolünü nasıl görüyor?

“Birincisi, İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşına karşı Arap ve İslam ülkelerinden gelen kesinlikle birden fazla tutum var. İsrail’i sadece kınayan ülkeler veya onun suç ortağı olan ülkelere ek olarak, güçle, silahla, kan dökerek yanımızda duran ülkeler de var. Ayrıca maddi destek sağlayan ya da siyasi ve diplomatik olarak yanımızda duran ülkeler bulunuyor. 

Elbette yanımızda duran herkese teşekkür ediyoruz. Ama şunu diyoruz; kanını ortaya koyan sadece para teklif edenden daha hayırlıdır. Para desteği veren de sadece sözle destek olandan daha hayırlıdır. Ancak her kim sadece sözle destek olursa da bize karşı komplo kurandan daha hayırlıdır. Bu bağlamda, elbette yanımızda duran herkesi selamlıyoruz ve başta Lübnan cephesi, Yemen ve Irak cepheleri olmak üzere şehitler veren ve vermeye devam eden direniş eksenini de selamlıyoruz. Bu cepheler halihazırda Siyonist düşmanı bitkin düşürmüş, İsrail işgal ordusunu çeşitli eksenlere dağıtmıştır. Lübnan cephesi, İsrail işgal ordusunu üç tümenini güneyden kuzeye nakletmeye zorladı ve bu da Gazze Şeridi’ndeki halkımızın üzerindeki yükü hafifletti. Ayrıca 100 binden fazla yerleşimciyi de İsrail’in kuzeyini terk edip merkeze doğru göçe zorladı. Bu durum İsrail hükümetine büyük bir yük ve sorumluluk yükledi. Bu durum aynı zamanda, İsrail’in işgal altındaki Filistin’in kuzeyindeki tüm çıkarlarını sekteye uğrattı. Dolayısıyla Lübnan’ın güneyindeki cepheyi, Siyonist düşman için gerçek bir destek ve yıpratma cephesi olarak görüyoruz. Filistin direnişi elbette daha fazlasını istiyor, buna hiç şüphe yok. Ancak her ülkenin kendine has şartları olduğu için, müttefiklere çatışma biçimini empoze edemeyiz. Bunun yerine, parasıyla ve kanıyla yanımızda olanlara saygı duyduğumuzu söylüyorum.” 


“Türk milletinin Filistin ve Gazze savaşına karşı büyük duruşu var”

Gazze Şeridi’nde devam eden soykırım savaşına ilişkin Türkiye’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

“Türkiye, NATO’nun bir parçası ve ABD’nin müttefiki olması nedeniyle İran’dan farklı koşullarla karşı karşıyadır ve bu da Filistin konusunda ABD’ye karşı çıkma kabiliyetini sınırlamaktadır. Buna rağmen Türkiye’nin tutumu, Gazze’ye yönelik saldırıyı basitçe kınamaktan, Siyonist varlıkla ticaretin büyük bir kısmını kesmek ve onun eylemlerini kınamak gibi daha kararlı adımlar atmaya doğru evrildi.  Hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Libya’da olduğu gibi İsrail’e de askeri müdahale gerçekleştirme tehdidinde bulundu. Bunların yanı sıra Türk milletinin Filistin ve Gazze savaşına karşı büyük duruşu var. Kudüs’teki bıçaklı saldırının faili Hasan Saklanan ve yakın zamanda Batı Şeria’da şehit düşen aktivist Ayşenur Ezgi Eygi gibi Filistin’de şehit olan Türkler var. Türk halkı gerek intifadaya katılarak gerek de insani yardım sağlayarak Filistin halkına destek verdi. Aslında Türkler, Filistinlilere en büyük ayni ve nakdi yardımda bulunan Müslüman milletti. Genel olarak elbette daha fazla destek istiyoruz. Son olarak, Gazze’ye yönelik saldırganlığını durdurması için baskı yapmak üzere Türkiye de dahil İsrail’le ilişkilerini sürdüren ülkelere, bu ilişkileri kesmeleri yönünde çağrıda bulunuyoruz.”