Türkiye-Libya İlişkilerinin Dünü, Bugünü ve Geleceği: Stratejik Ortaklığın Derinleşen Boyutları
Türkiye-Libya ilişkileri, tarihten gelen derin bağlar ve son dönemdeki dinamik gelişmelerle şekillenen bir tabloyu yansıtıyor. 2011 yılında Libya’da başlayan ayaklanma ülkenin siyasi, askeri ve toplumsal yapısını köklü bir değişime uğratmış, ardından gelen iç savaş, Libya’yı uzun süreli bir istikrarsızlık ve parçalanmışlık dönemiyle karşı karşıya bırakmıştır.
Bu süreçte Türkiye, hem tarihi ve kültürel bağları hem de bölgesel stratejileri sebebiyle Libya’nın yeniden barış ve istikrara kavuşması adına önemli adımlar atmış, siyasi ve ekonomik alanda çeşitli gelişmelerin odak noktasında yer almıştır.
Türkiye-Libya ilişkilerinin tarihsel arka planı
Türkiye-Libya ilişkileri, Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanan derin bir geçmişe sahiptir. Osmanlı’nın Kuzey Afrika’daki varlığı, Libya’nın Osmanlı eyaleti olarak yönetildiği yıllar boyunca Türkiye ile Libya arasında güçlü bir bağ kurulmasına neden olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde Libya, Osmanlı’nın Afrika’daki son toprak parçası olarak stratejik önemini korumuş ancak 1911 yılında İtalya tarafından işgal edilmiştir. Bu tarihsel bağlar, günümüzde de Türkiye’nin Libya ile olan ilişkilerinde önemli bir arka plan oluşturmaktadır.
İlerleyen dönemde ise Türkiye ile Libya arasındaki ilişkiler, özellikle 2000’li yılların başından itibaren hızla gelişmiştir. 2011 yılına kadar Muammer Kaddafi yönetimindeki Libya ile Türkiye arasında ekonomik ve ticari ilişkiler güçlenmiş, Türkiye Libya’da birçok büyük inşaat projesine imza atmıştır. Ancak, 2011 yılında başlayan ve Kaddafi rejiminin sona ermesiyle sonuçlanan iç savaş iki ülke arasındaki ilişkilerin seyrini derinden etkilemiştir.
2011 sonrası Türkiye-Libya ilişkilerinde yeni dönem
2011 yılından sonra başlayan iç savaş, Türkiye’nin Libya politikasını yeniden şekillendirmesine yol açtı. Libya’nın Kaddafi sonrası dönemde karşı karşıya kaldığı siyasi istikrarsızlık ve askeri çatışmalar, ülkeyi doğu ve batı olmak üzere iki ayrı güç merkezi arasında bölünmüş bir hale getirdi. Bu durum, Türkiye’nin Libya’da hem askeri hem de diplomatik düzeyde etkin bir rol üstlenmesini zorunlu kıldı.
Türkiye’nin dış politika stratejileri, özellikle ülkenin batısında faaliyet gösteren Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile ilişkilerini güçlendirme yönünde yoğunlaşmıştır. Türkiye, UMH'ye destek vererek, Trablus’un savunulmasına ve yerel güvenlik durumunun iyileştirilmesine katkıda bulunmuştur. Bu destek, Libya’daki savaşın dönüm noktalarından biri olmuş, Türkiye’nin bölgedeki etkisini artırmıştır.
Türkiye, 2019 yılında Libya’da UMH ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına yönelik bir mutabakat muhtırası imzalayarak Doğu Akdeniz’deki stratejik önceliklerini güvence altına aldı. Bu anlaşma, hem Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerindeki haklarını korumak hem de Libya’daki meşru hükümeti desteklemek amacıyla atılmış önemli bir adımdı. Türkiye, aynı zamanda UMH’ye askeri destek sağlayarak, Trablus hükümetinin Libya Ulusal Ordusu karşısında güç kazanmasını mümkün kıldı. Bu dönemde, Türkiye’nin Libya’ya askeri desteği, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölgedeki etkinliğini artırarak Türkiye’yi Libya’daki en önemli dış aktörlerden biri haline getirdi. Türk SİHA’ları ve askeri danışmanları, UMH’nin Halife Hafter karşısındaki direnişinde kritik rol oynadı ve Trablus’taki hükümeti destekledi.
Türkiye’nin Libya’nın doğusuna yönelik açılımı, diplomatik ve askeri stratejiler
Türkiye’nin Libya’da izlediği politikaların önemli bir boyutu son yıllarda Libya’nın doğusuyla kurduğu ilişkilerdeki gelişmelerdir. Türkiye, uzun süre doğu Libya’da etkin olan Halife Hafter ve ona bağlı güçlerle mesafeli bir ilişki sürdürdü. Ancak 2021 yılından itibaren doğu Libya ile de diplomatik ve ekonomik ilişkileri geliştirme yönünde önemli adımlar atmaya başladı. 2021’in son çeyreğinde Libya’nın doğusuyla ilişkileri normalleştirme süreci başladı.
Türkiye’nin bu diplomatik açılımının en önemli göstergelerinden biri, 2022 yılında Libya’nın doğusundaki Tobruk merkezli Parlamento Başkanı Akile Salih’in Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaret oldu. Bu ziyaret Türkiye’nin doğu Libya’daki aktörlerle iş birliği yapma niyetini ortaya koydu. Ayrıca, Türkiye’nin Bingazi’deki Başkonsolosluğu’nun yeniden açılması Libya’nın doğusundaki varlığını güçlendirme yolunda önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.
Türkiye’nin Libya’daki stratejileri, diplomatik ve askeri alanlarda paralel bir şekilde ilerlemektedir. Bir yandan doğu ve batı Libya arasında dengeli bir ilişki kurmayı hedeflerken, diğer yandan askeri varlığını sürdürmektedir. Bu stratejiyle Türkiye, Libya’da istikrarı sağlamada ve ülkenin yeniden inşa sürecinde kilit bir rol oynuyor ayrıca askeri stratejisi de bu denge politikasını destekliyor. Türkiye, 2020 sonrası Libya’daki askeri varlığını büyük ölçüde eğitim ve danışmanlık üzerine kurdu. Temel amaç ise Libya’da geniş çaplı bir iç savaşa dönüşme potansiyeli taşıyan küçük çatışmaları önlemek. Bununla birlikte Türkiye’nin askeri varlığı, Libya’nın batısındaki parçalı güvenlik bürokrasisini dengelemekte ve bölgedeki askeri kamplaşmayı engellemektedir.
Türkiye-Libya ilişkilerinin geleceği
Son dönemde Türkiye’nin Libya’nın doğusundaki askeri liderlerle kurduğu ilişkiler iki ülke arasındaki diplomatik trafiğin yoğunlaşmasına neden olmuştur. Halife Hafter’in oğlu Belkasım Hafter’in Türkiye ziyareti bu stratejinin bir yansıması olarak değerlendirilmektedir. Bu tür ziyaretler, Türkiye’nin Libya’nın tüm bölgesel aktörleriyle ilişkilerini dengelemeye yönelik çabalarının bir parçasıdır.
Bununla birlikte Türkiye’nin Libya’daki ekonomik yatırımları, iki ülke arasındaki ilişkilerin önemli bir boyutunu oluşturur. Özellikle Libya’nın doğusundaki Bingazi’de kurulacak olan yeni çelik tesisi, Türkiye’nin ekonomik stratejilerinin bir göstergesidir. Bu yatırım hem Libya'nın sanayileşmesine katkıda bulunmayı hem de Türkiye’nin bölgedeki ticari çıkarlarını güvence altına almayı hedeflemektedir. Yalnızca büyük ölçekli projelerle sınırlı olmayan Trablus'taki çeşitli projeler, Türkiye’nin Libya’nın kalkınmasına olan katkısını göstermektedir. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) tarafından yürütülen Osmanlı dönemi eserlerinin restorasyonu ve diğer kalkınma projeleri, iki ülke arasındaki ekonomik iş birliğinin güçlenmesine katkıda bulunmaktadır.
Türkiye’nin Libya’daki askeri misyonu ise sadece UMH’yi desteklemekle kalmamış, aynı zamanda doğu Libya’daki askeri aktörlerle de ilişkileri güçlendirme çabası içinde olmuştur. Özellikle Türk İnsansız Hava Araçları (İHA’lar), Libya’daki askeri stratejinin önemli bir parçasıdır. Bayraktar TB2 SİHA’larının Libya’daki başarıları, Türkiye’nin askeri teknoloji ihracatında önemli bir aşama kaydetmiştir.
İki ülke arasındaki mevcut ilişkilerin yanı sıra gelecekteki gelişmeleri de etkileyecek faktörler vardır. Libya’da iki ana güç merkeziyle kurulan ilişkiler, ülkenin siyasi bütünleşme sürecine katkıda bulunma potansiyeline sahiptir. Libya’da seçimlerin düzenlenmesi ve demokratik geçişin sağlanması noktasında Türkiye’nin yürüttüğü diplomatik çabalar, uzun vadede ülkenin birliğini güçlendirebilir. Türkiye’nin Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar gibi bölgesel aktörlerle kurduğu ilişkiler, Libya’daki siyasi istikrarın sağlanmasında önemli bir rol oynayabilir.
Türkiye’nin Libya’daki askeri varlığı ise hem batıdaki güvenlik durumunu dengelemek hem de doğu Libya’daki askeri oluşumla kurduğu ilişkiyle bölgedeki etkisini artırmak adına önemlidir. Gelecekte bu askeri stratejiler, Libya’daki güvenlik durumunun iyileştirilmesine ve bölgesel istikrarın sağlanmasına katkıda bulunabilir.
Bu politikaların geleceği büyük ölçüde Libya’daki iç siyasi gelişmelere ve uluslararası aktörlerin tutumuna bağlı olacaktır. Libya’da seçimlerin düzenlenmesi ve demokratik bir geçiş sürecinin sağlanması, Türkiye’nin bu ülkedeki stratejik çıkarlarını daha sağlam bir zemin üzerine kurmasına olanak tanıyabilir. Ayrıca, Türkiye’nin Libya’daki ekonomik faaliyetleri, Libya’nın yeniden inşa sürecinde Türk şirketlerinin rolünün artmasıyla güçlenebilir. Gelecek yıllarda yapılacak hamleler iki ülke arasındaki ilişkilerin derinleşmesini ve bölgesel güvenliğin güçlenmesini sağlayacaktır. Bu bağlamda, Türkiye’nin Libya’daki varlığı küresel düzeyde önemli bir etki yaratma potansiyeline sahiptir.