Amerika Birleşik Devletleri Denizaşırı Topraklarından Nasıl Yararlanıyor?

BM Genel Kurulu'ndaki İsrail-Filistin oylamasında Pasifik adalarının karşı oy vermesi, bu ülkelerin Amerikan küresel stratejisiyle ilişkisini gözler önüne seriyor. Öte yandan, ABD'nin denizaşırı toprakları ve askeri üsleri, Asya-Pasifik'teki güç dengesini koruma çabasında kritik bir rol oynamakta.
Enes Kılıç
Amerika Birleşik Devletleri Denizaşırı Topraklarından Nasıl Yararlanıyor
23 Eylül 2024

İsrail'in Filistin Toprakları'ndaki varlığını 12 ay içinde sonlandırması çağrısında bulunan BM genel kurulu kararına 14 ülke karşı oy kullandı. Marshall Adaları, Palau, Mikronezya, Papua Yeni Gine, Fiji, Nauru, Tonga ve Tuvalu 14 karşıt oyun 8’ini oluşturuyor. Hepsi birer Pasifik adası olan bölge ülkelerin Filistin karşıtlığı veya İsrail sempatizanlığı mı var? Elbette hayır. Bu ülkelerin verdiği oylar, aslında Amerikan küresel stratejisine işaret eden küçük emareler olarak karşımıza çıkıyor. 

(BM Genel Kurulu “İsrail'in Filistin Toprakları'ndaki varlığını 12 ay içinde sonlandırması çağrısı” oy tablosu.)


ABD, bir kıta devleti olarak bilinse de, geniş denizaşırı topraklara sahip büyük bir imparatorluk konumunda. Bu topraklar, Amerika’nın küresel stratejilerinde büyük avantajlar sağlıyor ve ülkenin dünya üzerindeki etkisini genişletmesine olanak tanıyor. Amerika'nın bu toprakları, ekonomik kazançlar elde etme, askeri gücünü koruma ve diğer dünya güçlerine karşı stratejik bir üstünlük sağlama gibi pek çok amaca hizmet ediyor. 

Tarihsel arka plan: ABD’nin kıta dışına açılması 

Amerika Birleşik Devletleri, 13 koloninin bağımsızlık mücadelesiyle kurulan bir ülke olarak doğdu. Ancak, ülkenin genişleme süreci sadece kıtayla sınırlı kalmadı. Zamanla Alaska’nın satın alınması gibi hamlelerle ABD, stratejik olarak önemli bölgelerde varlık göstermeye başladı.  

Alaska, Arktik’teki petrol rezervlerine erişim sağlarken, ABD için Rusya’ya karşı da bir tampon bölge oluşturmuş oldu. Ancak Alaska’nın ötesinde ABD'nin asıl imparatorluk kimliği, denizaşırı toprakların ele geçirilmesiyle ortaya çıktı. 

1898 İspanyol-Amerikan Savaşı 

ABD’nin denizaşırı toprak genişlemesi, 1898 İspanyol-Amerikan Savaşı ile ivme kazandı. Bu savaş, Küba’nın bağımsızlık mücadelesi ve USS Maine gemisinin batması gibi olaylarla başlamış olsa da, savaşın sonu çok daha büyük sonuçlar doğurdu. ABD, savaştan sonra Karayipler’de Porto Riko’yu, Pasifik’te Guam ve Filipinler’i kontrol altına aldı. Aynı yıl Hawaii de ABD’nin topraklarına katıldı. 1917’de Danimarka’dan Virgin Adaları’nı satın alan ABD, bu topraklarla birlikte artık küresel bir imparatorluk haline gelmişti. 

Bu denizaşırı toprakların alınması, sadece askeri üstünlük sağlamakla kalmadı; ABD’nin küresel ticaret yollarını kontrol etmesine ve kaynaklarına erişimini artırmasına da olanak tanıdı. O dönemde dünya üzerinde İngiltere’nin hakimiyetinde olan denizcilik gücü, bu yeni topraklar sayesinde ABD’nin lehine değişmeye başladı. 

Porto Riko’nun stratejik önemi 

Porto Riko, ABD için sadece askeri üs olmanın ötesinde, ticaret yollarını kontrol eden bir kapı görevi görüyor. Adanın konumu, Panama Kanalı’na yakınlığı ve Karayipler’in merkezindeki stratejik yeri ile Amerikan ticareti için hayati önem taşıyor. San Juan limanı, Karayipler'deki en büyük ve en erişilebilir limanlardan biri olarak öne çıkıyor. Bu liman, ABD’nin Güney Amerika ve Karayipler’e yönelik ticaret yollarında anahtar bir nokta olarak işlev görüyor. 

Porto Riko, sadece ticaretin değil, aynı zamanda ABD’nin askeri operasyonlarının merkezi konumunda. 20. yüzyıl boyunca ABD’nin Karayipler ve Orta Amerika’daki operasyonları Porto Riko’dan yönetildi. 1954 Guatemala Darbesi, 1965 Dominik Cumhuriyeti iç savaşına müdahale ve 1989 Panama işgali gibi önemli askeri harekatlar, Porto Riko’nun stratejik konumunu güçlendirdi. 

Virjin Adaları: Vergi cenneti ve stratejik bir avantaj 

Virjin Adaları da Karayipler’deki önemli topraklar arasında yer alıyor. Adaların ekonomik katkısı sınırlı olsa da, vergi avantajları ve stratejik konumu ABD’nin ekonomik çıkarlarına hizmet ediyor. Adalar, ABD'nin deniz ticareti açısından önemli bir geçiş noktası olmasının yanı sıra, düşük vergi oranları ile şirketler için cazip bir yatırım bölgesi olarak varlığını sürdürüyor. 

Askeri açıdan Adalar, Amerikan Donanması ve Hava Kuvvetleri için önemli üsler sağlıyor, bu da ABD’nin Karayipler ve Güney Amerika’daki operasyonlarına hız kazandırmış oluyor. 

Pasifik’teki güç dengesini koruma: Hawaii ve Guam 

Pasifik Okyanusu’nda yer alan Hawaii ve Guam, ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki stratejik varlığını korumasında kilit rol oynuyor. Bu iki ada, ABD'nin Çin’in yükselen gücüne karşı denge oluşturmasına ve Pasifik'teki ticaret yollarını kontrol etmesine olanak sağlayan en önemli enstrümanlardan biri. 

II. Dünya Savaşı’nda Japonya’nın Pearl Harbor’a saldırısı, Hawaii’nin ABD için ne kadar önemli bir üs olduğunu gösterdi. Soğuk Savaş döneminde Hawaii, ABD’nin yumuşak gücünün bir sembolü oldu. Turizm ve kültürel etkileşimlerle ABD’nin küresel imajını güçlendiren Hawaii, bugün geniş limanlarıyla Pasifik’teki Amerikan askeri gücünün merkezi haline gelmiş olması hasebiyle hala hayati bir öneme sahip. 

Guam, Pasifik Okyanusu’nda Hawaii’den daha da batıda yer alıyor ve ABD’nin Asya-Pasifik’teki askeri varlığını güçlendiren kritik bir üs olarak öne çıkıyor. Ada, Asya’daki müttefikler olan Güney Kore ve Japonya’ya yakınlığıyla ABD’nin bölgedeki operasyonel kabiliyetini artırıyor.  

Son yıllarda Washington, Guam’daki askeri üslerini güçlendirmek için büyük yatırımlar yaptı. Ada, hem askeri operasyonlar hem de ticaret yollarının kontrolü açısından stratejik bir üs olarak kullanılıyor. Çin’in bölgedeki yayılmacı politikalarına karşı ABD’nin Pasifik’teki savunma hattının bir parçası olarak Guam, Amerika’nın küresel stratejisinde önemli bir rol oynuyor. 

Pasifik stratejisi 

ABD, Pasifik’teki denizaşırı topraklarını korumak ve bölgedeki nüfuzunu artırmak için diplomatik ilişkilerini de güçlendirme çabasında. Pasifik’teki Palau, Mikronezya ve Marshall Adaları gibi ülkelerle yapılan Serbest Birlik Sözleşmesi (Compact of Free Association) sayesinde ABD, bu ülkelerde askeri üsler bulundurma hakkına sahip. Bu anlaşmalar, ABD’nin Pasifik’teki askeri varlığını sürdürmesine olanak tanırken, aynı zamanda bu ülkelerin savunulmasından da sorumlu tutulmasını sağlıyor. 

Bu stratejik işbirlikleri, ABD'nin Pasifik’teki güvenliğini artırırken, Çin gibi bölgesel rakiplere karşı da bir savunma hattı oluşturuyor. Ancak adaların Birleşik Devletler tarafından ilhak edilmemesinin faydaları bununla bitmiyor. Diğer birçok faydasının yanı sıra, Washington bu ada-ülkeleri, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda çok zayıf kaldığı konularda sayı olarak yanında tutuyor ve adeta kendi politik çıkarlarına garanti oy yaratıyor.  

Gelecekte, ABD ve Çin arasındaki büyük güç rekabetinin merkezlerinden biri olma potansiyeline sahip. ABD, denizaşırı topraklarını ve Pasifik Adaları’ndaki nüfuzunu korumak için hem diplomatik hem de askeri stratejilerini güncellemeye devam edecektir. Fiilen asker bulundurduğu ülkeler, aynı Fransa’nın Yeni Kaledonya örneğinde olduğu gibi ebediyete kadar bir sadakat vaat edemez. Ancak güncel konjonktürde ABD doğru yolda ilerliyor ki bu sadakati örselemiyor gibi gözüküyor.