Amerika ya da Çin: Trump Latin Amerika'da Ne Yapardı?

Donald Trump’ın potansiyel ikinci başkanlık dönemi, Latin Amerika'daki ticaret ve göç politikalarını köklü bir şekilde değiştirebilir. Ayrıca, ABD'nin Çin karşısındaki rekabeti artırma, Meksika ile işbirliğini derinleştirme ve totaliter rejimlere karşı daha sert önlemler alma hedefleri, bölgedeki dengeleri yeniden şekillendirebilir.
Enes Kılıç
Amerika ya da Çin Trump Latin Amerika'da Ne Yapardı
25 Ekim 2024

İkinci bir Donald Trump dönemi Latin Amerika için ne anlama gelir? 

Kasım seçimlerine giderken, o dönemlerde tüm dünya tarafından aşırılıkçı görülen sabık Başkan ve 2024 adayı Donald Trump, bugünlerde bıraktığı ve hazırlanmasına başkan değilken dahi katkıda bulunduğu uluslararası siyasi ortamı devralmak için çabalıyor. Bugün merkez-sağ olduğuna ikna edilmeye çalışılan Trump’ın başkanlık döneminde, Birleşik Devletler’in ticaret politikaları Latin Amerika'da büyük bir değişime sahne oldu. Ancak bana kalırsa, değişen politikalar bir sonuç, “küçüğü görmezden gelme dönemi” ise sebep oldu.  

Yumuşak güç gibi kavramların yükselişte olduğu önceki on yıllarda her ülkeye ve ülke içi dengeye yönelik ara makas dikilmiş plan ve stratejiler, eski Başkan döneminde yerini farklı bir anlayışa bıraktı. Büyük Orta & Kuzey Amerika ticaret anlaşmasının mimarı Trump’ın, liderliği süresince Latin Amerika’nın önemini nispeten küçültmesi bu değişime yönelik bir işaret. Trump döneminde özellikle Çin'in bölgedeki ticari etkisi hızla artarken, Amerika Birleşik Devletleri bu rekabette geri planda kaldı. Çin, Latin Amerika’daki ülkeler için en büyük ticaret ortağı haline geldiği yıllarda, ABD'nin ve hatta Avrupa’nın bölgedeki ekonomik etkisi azaldı. Trump, ikinci döneminde bu durumu tersine çevirmek için daha aktif bir ticaret politikası benimseyebilir. 

Latin Amerika'nın özellikle Güney Yarımküresi'nde Çin, neredeyse her ülkede ticaret savaşını kazandı. Washington için bir uyarı niteliğinde olan Çin’in bölgedeki ekonomik nüfuzu, bu sefer Trump’ın radarına girmişe benziyor. Amerikan şirketlerinin Latin Amerika'da daha fazla yer almasını sağlayarak bu rekabette öne geçmek asli strateji haline gelebilir. Bunun için sıraya girecek aşırı-sağ rejimler ise hazır.  

Ancak, Çin-Amerikan nüfuz mücadelesine dair bölgede öneme sahip bir nüans var: Doğrudan Çin güdümü, ülkelere yarar sağlamıyor. Çaresiz gözüken Bolivya, Venezuela gibi ülkelerin aksine Uruguay ve Şili gibi Çin ile masaya denk oturan ülkeler çıkar alanlarını kalkınma girişimlerine yakıt yapabiliyor. Trump’ın yaklaşımı ve önceliklendirme yöntemi, Latin Amerika'daki ticari rekabeti artırmak ve Çin'in bölgedeki etkisini kırmaya yönelik adımların ne denli işe yarayabileceğini belirleyebilir. 

Göç politikaları 

Donald Trump’ın göç politikası, ilk başkanlık döneminde olduğu gibi ikinci döneminde de önemli bir yer tutacak. Kampanyasının en güçlü ayağını da bu konu üzerine oturtması, konuyu önceliklendirebileceğine işaret ediyor. İlk döneminde, ABD'nin güney sınırındaki göç akışını durdurmak için çeşitli önlemler alındı. "Meksika’da Kal" politikası ve üçüncü ülke güvenli anlaşmaları, yasadışı göçmen akışını azaltma konusunda etkili oldu. Ancak, Trump yönetiminin göç politikası kurumsallıktan uzak ve daha çok reaksiyoner bir yapıda olduğundan, kendi döneminin sona ermesinin ardından ABD sınırında yasadışı göçmen sayısı yeniden hızla artmaya başladı. 

Durumu tersine çevirmek ve popülaritesini korumak adına Trump’ın ikinci döneminde göç politikalarında daha sert adımlar atması bekleniyor. Göç meselesi, sadece sınır güvenliği ile sınırlı kalmayacak; Trump, Latin Amerika ülkeleriyle daha geniş çaplı anlaşmalar yaparak, göçmen akışını kaynağında durdurmayı hedefleyecek. Özellikle Meksika ve Orta Amerika ülkeleri ile sınır kontrollerini güçlendirecek anlaşmalar yapılabilir. Bu anlaşmalar, göçmenlerin ABD'ye ulaşmadan önce durdurulmasını sağlayacak. 

Meksika ile ilişkiler 

Meksika, ABD'nin güney sınırındaki en önemli komşu ülke olarak göç meselesinde kilit bir rol oynuyor. Trump, Meksika ile göç ve ticaret konusunda işbirliği yaparak, sınır güvenliğini sağlama yolunda önemli adımlar atmıştı. Meksika Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador (AMLO) ile uyumlu bir ilişki kuran Trump, ikinci döneminde de AMLO’nun selefi Sheinbaum ile bu işbirliğini sürdürmeyi planlayabilir. Meksika ile yapılacak yeni anlaşmalar, göç akışını azaltma ve sınır güvenliğini artırma konularında kritik öneme sahip olacak. 

Trump’ın Meksika ile ticari ilişkileri güçlendirme hedefi de göç politikası ile paralel ilerleyebilir. Özellikle USMCA (ABD-Meksika-Kanada Anlaşması) gibi ticari anlaşmalar, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri düzenleyen önemli bir çerçeve oluşturuyor. Trump, ikinci döneminde bu ticari işbirliğini genişleterek, hem ekonomik büyümeyi desteklemek hem de göçmen krizini çözmek için yeni adımlar atabilir. Meksika’nın militarizasyonunu destekleyerek kartellere karşı hem operasyonel hem donanımsal destek sağlanabilir. Bu yol ile Meksika’nın da vereceği tavizleri müzakereye açık olması beklenecektir. 

“Totaliter rejimlerle” mücadele 

Trump yönetiminin Latin Amerika'da öncelik vereceği bir diğer konu, bölgedeki “totaliter rejimlerle” mücadele olacak. Totaliter rejimler konsepti, El Salvador gibi toplumsal güvenlikleştirmenin deneysel sınırlara ulaştığı aşırı-sağ yönetimlerden ziyade; Küba, Venezuela ve Nikaragua gibi amerikan emperyalizmine karşıt ülkeler bloğunu tanımlıyor.  

Başkanlık döneminde Trump’ın Ulusal Güvenlik danışmanlığını yapan J. Bolton’un söylemine göre Venezuela’ya askeri harekatı masaya yatırmayı öneren Cumhuriyetçi liderin, bu rejimlere karşı daha sert önlemler alarak, bölgedeki “demokratik değerlerin” yeniden tesis edilmesini hedefleyeceği öngörülebilir. 

Küba'nın stratejik önemi 

Ülke genelinde elektrik kesintisi yaşandıktan sonra Çin tarafından dahi statükoya bağlılığı eleştirilen Küba ve muhalefetin açıkça bastırıldığı ve anti-demokrasiye örnek oluşturan Venezuela ile ilişkiler Trump yönetimi için Latin Amerika’daki en kritik noktalardan biri olacak. Hem istihbarat hem de operasyonel açıdan bölgedeki diğer totaliter rejimlerin merkezi olarak kabul edilen Küba’nın değişime devam etmesi, Küba'ya yönelik yaptırımların artırılması ve Küba’nın direnci kırılması için daha sert adımlar atılabilir. 

Geniş petrol yataklarına sahip Venezuela ve kaçakçılık lojistiğinin merkezlerinden Nikaragua da ABD'nin hedefinde olacak. Uluslararası yaptırımların artırılması kesin görülürken, Trump'ın bu ülkelerden herhangi birinde bir rejim değişikliği sağlaması kendi hanesine büyük bir zafer olarak geçebilir. Ancak tüm doneler bulunmasına rağmen eline geçen şansları iyi kullanamayan Amerika için bu değişimi yaratmak hiç de kolay gözükmüyor. 

Ticaret Anlaşmaları ve ABD'nin Bölgedeki Rolü 

Trump yönetimi, Latin Amerika’daki Amerikan ticari varlığını artırmak için serbest ticaret anlaşmalarını kullanmayı planlayabilir. ABD'nin bölgede daha fazla iş fırsatı sunması ve Latin Amerika ülkeleriyle uzun vadeli ticari işbirlikleri yapması, Çin’e karşı ticari rekabetin artırılmasında kilit rol oynayacak. 

Ancak bir gerçek var ki, örneğin Latin Amerika’nın otomobil piyasasında 2021’de en büyük payı ele geçiren Çin’in bölgedeki ticari nüfuzu bazı sektörlerdeki önlenemez şekliyle artacağa benziyor. Sadece son dört yılda otomobil piyasasınındaki hacmini yaklaşık 4 kat artıran ve satılan her 5 arabanın 1’ini üreten Çin’e karşı, Birleşik Devletler tarafından kapsayıcı bir plan olmaksızın atılacak adımların işe yaramayacağına dair birçok işaret bulunuyor. Bir diğer örnek, inşa halinde olan Latin Amerika Okyanuslararası Ticaret Koridoru gibi. Brezilya’daki dev ekonomiyi Şili’nin lityumu ve limanlarıyla birleştiren ve bölgedeki ülkelerle sıkı ilişkiler kuran Çin, Güney Amerika Ortak Pazarı MERCOSUR’un, Avrupa tarafından ticaret ortağı olarak önemsenmemesini de kullanıyor. 

Ancak Kuzey ve Orta Amerika’da kurulan USMCA gibi anlaşmalar, hala etkili bir hamle olabilir. 

Serbest ticaret anlaşmalarının önemi 

Amerika, Latin Amerika’da ticaret savaşında geri kalmamak için serbest ticaret anlaşmalarına daha fazla önem verebilir. Trump, olası bir ikinci başkanlık döneminde serbest ticaret anlaşmalarını bölgedeki ülkelerle daha kapsamlı hale getirmeyi planlarsa ve bu yolda siyasi nüfuzunu iyi kullanırsa, hiç yoktan kaybı yavaşlatabilir. Bunun için bölgede hala birçok ortağı bulunuyor. Sadece bu ortakları nasıl kullanacağını ve yaklaşımını iyi belirlemesi gerekiyor. 

Amerikan iş dünyasının bölgeye olan ilgisinin artırılması ve ABD'nin güvenilir bir ticaret ortağı olarak öne çıkarılması, ABD'nin Latin Amerika’daki ticari ilişkilerini yeniden şekillendirmesi ve ekonomik büyümenin desteklenmesi açısından önemli bir strateji olarak görülüyor. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Fokus+'ın editöryal politikasını yansıtmayabilir.