Filistin Yönetimi ile İsrail Arasındaki Ortak Çıkar: Güvenlik Koordinasyonu
İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları ışığında, 1993’te iki taraf arasında Oslo Anlaşması’nın imzalanmasından 30 yıl sonra, Filistin Yönetimi ile İsrail arasındaki güvenlik koordinasyonunun durdurulması gerektiği yönündeki görüşler yeniden gündeme geldi.
Oslo Anlaşması’nın maddelerinden biri, taraflar arasındaki güvenlik koordinasyonuydu.
Filistinliler için bir devlet kurulması amacıyla varılan anlaşma tamamen uygulanamadı ve geriye yalnızca, Filistin Yönetimi’ni “Filistin direnişi karşısında İsrail’in yanında tutan” güvenlik koordinasyonu kaldı.
Söz konusu güvenlik koordinasyonu, durdurulması yönündeki taleplerin ortasında, Filistin sahasında hoşnutsuzluğa neden oluyor.
Pek çok analist, günümüzde güvenlik koordinasyonunun her iki tarafın da ortak çıkarı haline geldiğine inanıyor.
Bu analistlere göre İsrail, Batı Şeria’da herhangi bir gerilim ve çatışmayı önlemek için bu güvenlik koordinasyonuna ihtiyaç duyarken, Filistin Yönetimi, Batı Şeria’daki egemenliğini sürdürmek için bunu bir “can simidi” görüyor.
Ortak çıkarlar
Filistin Yönetimi, defalarca İsrail ile güvenlik koordinasyonunu durdurma tehdidinde veya durdurulduğu yönünde duyuruda bulundu.
Yönetim, Ekim ayında İsrail'in Gazze Şeridi’nde savaş başlatması nedeniyle güvenlik koordinasyonunun durdurulduğunu açıkladı.
Ancak İsrail, güvenlik koordinasyonunun durmadığını, aksine Gazze savaşının başlamasından bu yana güçlendiğini öne sürdü.
Batı Celile Akademik Koleji’nde öğretim görevlisi olan Yedek Albay Moşe Elad, İsrail merkezli Kanal 13’ün internet sitesinde yer alan bir makalede, Mahmud Abbas liderliğindeki El Fetih hareketinin koridorlarında yapılan, güvenlik koordinasyonunun durdurulmasına yönelik tehdit ve görüşmelerin, yönetimin Filistin kamuoyuna “İsrail ile ilişkileri kesmeyi” teşvik etme girişiminden başka bir şey olmadığını ileri sürdü.
Bugün koordinasyonun, İsrail ve Filistin Yönetimi’nin ortak çıkarı olduğuna ve bunun her zamankinden daha somut ve önemli hale geldiğine dikkat çeken Elad, şu ifadelerle konuya ilişkin açıklamasına devam etti:
“Çünkü bu mesele, istihbarat bilgilerinin Filistin Yönetimi’nden İsrail’e aktarılması ve Hamas ve Cihad hareketi üyelerinin tutuklanmasına yardım edilmesi de dahil olmak üzere, Filistin Yönetimi’nin varlığının devam etmesiyle ilgilidir.”
Elad, güvenlik koordinasyonunun, Hamas’ın Batı Şeria’da iktidara gelmesini engellemek için “caydırıcı bir unsur” olduğuna vurgu yaptı.
Bu koordinasyonunun pratikte Filistin Yönetimi tarafından herhangi bir kesintiye uğramadığının altını çizen Elad, “Böyle bir şeyin gerçekleşmesi, Filistin Yönetimi’nin Batı Şeria’daki yönetiminin sonu anlamına gelecektir” dedi.
Filistin Yönetimi’nin hedefi
Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü öğretim görevlisi Mahmud Er-Rantisi ise Fokus+’a yaptığı açıklamada, “Filistin Yönetimi, güvenlik koordinasyonunu varlığının koşullarından biri olarak görüyor” ifadelerine yer verdi.
Rantisi ayrıca, “Bu nedenle, vergi fonlarının engellenmesi, Batı Şeria’nın kuzeyinden çekilmenin iptal edilmesi, Gazze’deki soykırım ve yerleşim birimlerinin artması gibi yaptırımların, Filistin halkının reddettiği bu eylemi durdurmak için baskı yapmadığını gördük" diye ekledi.
Öte yandan Rantisi, Filistin Yönetimi’nin, kuruluşunun başlangıcında güvenlik koordinasyonunu bir misyon olarak ele alırken, artık bunu bir ideoloji olarak ele aldığını ve inançla uyguladığını söyledi.
Filistin Ulusal Konseyi’nin, 2015’ten bu yana güvenlik koordinasyonunun durdurulması gerektiği yönünde birçok kez karar verdiğine ancak bunun uygulanmadığına dikkat çeken Rantisi, "İsrail, güvenlik koordinasyonunu Filistin Yönetimi’nin devamı için bir koşul haline getirmeyi başardı” diye konuştu.
Güvenlik koordinasyonunun şu ana kadar kesintiye uğramadığının altını çizen Rantisi, “Filistin Yönetimi, İsrail güvenlik koordinatörünün elinde, Batı Şeria’daki Filistin direnişinin yapılarını ortadan kaldırmak için bir araç haline geldi” dedi.
ABD ve İsrail’in, savaşın başlamasından bu yana Filistin Yönetimi’ni, Gazze’deki insanları desteklemek için sembolik bile olsa herhangi bir adım atmaması konusunda tehdit ettiğini söyleyen Rantisi, konuya ilişkin açıklamasına şöyle devam etti:
“Filistin Yönetimi bu taleplere boyun eğdi, onlarca protestoyu engelledi ve savaşın başlamasından bu yana protestolara katılımları nedeniyle yaklaşık 5 Filistinli öldürüldü.”
Rantisi’ye göre Filistin Yönetimi’nin düşüncesi, ABD’nin “savaşın ertesi günü” düzenlemelerine kendisini de dahil edeceği yönündeydi.
Ancak şu anda ABD’lilerin kendi ifadeleriyle "yenilenmiş" bir yönetimi talep edeceği açık.
Rantisi, “İsrail’e gelince gelince, o yalnızca kendi güvenlik ve siyasi yönelimleriyle tamamen uyumlu bir idari yapı istiyor" diye ekledi.
Koordinasyonun dönüşüm noktası
İsrail ile Filistin Yönetimi arasındaki güvenlik koordinasyonu, Filistin’deki üç önemli olaydan sonra gelişmeye ve önemi artmaya başladı.
Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat’ın 2004’te ölümü, Hamas’ın 2006 seçimlerinde ezici zaferi ve 2007 yılında Gazze Şeridi’nde iktidara gelmesinin ardından, koordinasyon İsrail için daha anlamlı ve önemli hale geldi.
İsrailliler, İsrail işgal ordusunun Batı Şeria’da her gün büyük baskın ve gözaltı operasyonları gerçekleştirdiği “Dalgakıran Operasyonu” sırasında, Filistin Yönetimi ile güvenlik koordinasyonunun öneminin ortaya çıktığına inanıyor.
İsrail işgal ordusunun söz konusu baskınlarında, El Fetih hareketi üyelerinin yanı sıra, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinden onlarca Filistinli genç gözaltına alındı.
İsrailli yetkililer, ordu ve Şin Bet’ten gelen istihbarat bilgilerine dayanarak gerçekleştirilen bu baskınların, Filistin güvenlik servisleriyle koordineli olarak, her iki tarafın askeri güçleri arasında çatışmayı önlemek amacıyla yapıldığını söylüyor.
Saldırıların artması
Oslo Anlaşması’nın imzalanması ve güvenlik koordinasyonunun başlamasını takip eden yıllarda, Filistinliler, İsrail’in Filistin toprakları üzerindeki kontrolünü dayatması, yerleşim birimlerini genişletmesi ve Filistin güvenlik güçlerinin gözü önünde İsrail işgal ordusu ve yerleşimciler tarafından hedef alınmalarından başka bir şey elde edemedi.
İsrail, 2000 yılında başlayan İkinci İntifada’dan (Aksa İntifadası) bugüne kadar, doğrudan çatışmalar, suikast operasyonları veya Gazze Şeridi’nde başlattığı savaşlar yoluyla 45 binden fazla Filistinliyi öldürdü.
Gazze Şeridi’nde 7 Ekim’den bu yana devam eden savaş da, şu ana kadar 36 binden fazla Filistinlinin ölümü ve yaklaşık 81 bin kişinin de yaralanmasıyla sonuçlandı.
Oslo Anlaşması’nın Filistin topraklarının A, B ve C olarak bölünmesine dayanan toprak üzerindeki kontrole göre, her iki tarafa da kontrol edecekleri bir alan veriliyor.
İsrail, Batı Şeria’nın yüzde 62’sini oluşturan C Bölgesi’nin tamamını kontrol ediyor.
Filistin egemenliğinde kalan A ve B bölgeleri ise, yerleşimci sayısındaki artışın yanı sıra İsrail tarafından günlük saldırılarla ihlal ediliyor.
2022’de yüzde 3 artışla 502 bin 991 olan yerleşimci sayısı, aralık ayı sonunda 517 bin 407’ye ulaştı.
Koşullu destek
Güvenlik koordinasyonu, sözde “terörizm” ve “şiddet eylemleriyle” mücadele etmek amacıyla, Filistin güvenlik hizmetleri ile İsrail istihbaratı arasında ABD’nin sponsorluğuna iş birliği yapılmasını öngören Oslo Anlaşması (1993) ve Taba’da imzalanan 2. Oslo Anlaşması (1995) sonucu ortaya çıktı.
Bu iş birliği, Filistin Yönetimi’ni, anlaşmanın “terörle mücadele” olarak tanımladığı çerçevede, Filistinli aktivistlere ve direniş savaşçılarına karşı önlem almakla yükümlü kılıyor.
Söz konusu anlaşmaları, Filistin güvenlik servisleri, İsrail güçleriyle birlikte silahlı çatışmalara katıldıktan sonra, 2002 yılında İkinci İntifada’nın zirvesindeyken bu iş birliğini yenilemek için imzalanan “Tenet” belgesi izledi.
O zamandan bu yana yürütülen müzakereler, ilerlemeler ve Filistin Yönetimi’ne verilen uluslararası destek, direnişi frenleme ve “güvenlik koordinasyonu” çerçevesinde İsrail’e bilgi sağlama yeteneğiyle bağlantılıydı.
Bu nedenle Filistin-İsrail arasındaki güvenlik koordinasyonu, Filistin halkının Oslo Anlaşması, İsrail’in ihlalleri ve yerleşimcilerin kendilerine yönelik saldırılarının yanı sıra Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin karşı karşıya olduğu riskler sonucu uzun yıllar boyunca çektiği acıları göz ardı ederek, Filistin Yönetimi’nin duyduğu ihtiyaç sonucu bağlı kaldığı bir gerçeklik olmaya devam ediyor.