Göz Hekimliğinden Kanlı Bir Baas Diktatörlüğüne: Beşşar Esad

Orta Doğu’nun kadim kültür havzalarından Suriye, 2011 yılından itibaren acımasız bir iç savaşın pençesine düştü. Sivil bir protestoyla başlayan, rejimin sert karşılık vermesiyle tırmanan ve bölgesel/uluslararası güçlerin müdahil olmasıyla birlikte hızla iç savaşa dönüşen bu sürecin sonunda milyonlarca insan sığınmacı oldu. Suriye’nin bu hale gelmesinde başlıca aktör konumunda olan isimse devlet başkanı Beşşar Esad. Peki kimdir Beşşar Esad? Bir dönemin bölgedeki korku figürlerinden Hafız Esad’ın, babasından bile daha inatçı ve kanlı bir diktatörlük kuran oğlunun kariyer yolculuğu nasıl başladı ve ilerliyor?
Mehmet Akif Koç
Göz-Hekimliğinden-Generalliğe-—-Beşşar-Esad.jpg
5 Mart 2024

Suriye, 1917-18 savaşları sırasında Osmanlı Devleti'nden ayrılarak İngiliz desteğiyle bağımsızlığa doğru adım attı. İlk birkaç yıl İngiliz yönetimi altında kalan ülke, daha sonra 1946'ya kadar Fransız manda idaresi altında yönetildi ve bu tarihte bağımsızlığını kazandı. 1946’ya kadar ülke içindeki başkaldırı ve huzursuzluklar bitmediği gibi, bağımsızlıktan sonra da artarak sürdü [bölgede dört yüzyıllık Osmanlı idaresi dönemini bir nevi “asr-ı saadet” gibi görenlerin aksine, 19. yüzyıl da 20. yüzyıl başı da benzer karışıklıklarla geçmişti]. Bu büyük karışıklıklar, etnik ve mezhepsel farklılıkların yarattığı karmaşa ve üst üste darbeler sürecinin sonunda, Kasım 1970’te General Hafız Esad bir darbeyle yönetimi ele geçirdi. Böylece –şimdilik- 54 yılı bulan “Esad Hanedanı” dönemi resmen başlamış oldu.  

Baba ve ağabeyin gölgesinde 

Baba Hafız Esad 30 yıl boyunca Suriye’yi (ve Lübnan’ı da) adeta demir yumrukla yönetti ve 2000 yılında hayatını kaybetti. Gözlemcilerin genel kanaati, Esad’ın planının, 1962 doğumlu büyük oğlu Basil’in kendisinden sonra yönetimi devralması olduğu ve hazırlıkların buna göre yapıldığı yönünde. Sovyet askeri akademisinde eğitim almış ve elit özel kuvvetlerde hızla albay rütbesine kadar yükselmişti; parlak bir kariyerin başında olduğu düşünülüyordu, ancak henüz 31 yaşındayken Şam’da geçirdiği bir trafik kazasında öldü Basil Esad. Ölümünün ardından spekülasyonlar hız kesmedi, ama başkanlık koltuğu için planlar mecburen değişti. 

Basil ölünce, ondan üç yaş küçük olan kardeşinin önü açıldı. 1965 doğumlu Beşşar Esad’ın başlangıçta politik bir kariyer hedefi yoktu: 1988’de Şam Üniversitesi’nde başladığı tıp eğitiminin ardından 1992’de Western Eye Üniversitesi’nde çalışmak üzere Londra’ya gitmişti. Ağabeyi Basil 1994’te ölünce Londra’dan geri çağrıldı, askeri ve politik kariyerine başladığında 29 yaşındaydı. O da göstermelik bir askeri kariyerin ardından beş yıl içinde süratle yarbay rütbesine yükseltildi, 1999’da albay yapıldı, bilahare general de olacaktı ki Ortadoğu’da bu tür unvanlar dağıtılırken umumiyetle cömert davranılır.  

1994-2000 yılları arasında daha ziyade askeri yönü ön planda olan iç ve dış politik konularda babasının müşaviri pozisyonunda görev yaptı. 1980’li yıllarda ciddi katliamlara imza atan babasının yanında yaptığı stajdaki deneyimlerini sergileyeceği ortamı o da çok geçmeden bulacaktı.  

Beşşar Esad’ın Aralık 2000’de evlendiği eşi Esma ise, Esad ailesinin aksine Nusayri değil ve Sünni bir aileden geliyor [Mamafih Sünni kesimin, Baas ve rejimin içindeki ağırlığı da dışarıdan aksettirilenin tersine genelde yüksek oranlarda seyretti]. Esma Esad’ın babası da bir hekim ve Londra’da kardiyologdu, annesi ise emekli bir diplomat; kendisi de yatırım bankacılığı işiyle uğraştı, 1996’da prestijli King’s College’dan mezun oldu, aynı zamanda Britanya vatandaşlığı sahibi. Çiftin Hafız, Zeyn ve Kerim adlarında üç çocuğu var. Esma Esad özellikle dışarıya açık olunan nispeten rahat dönemde eşinin yanında rejimin kamu diplomasisi için kullandığı sempatik bir yüzdü. 

Mecburi seçenek olarak, göz hekimliğinden albaylık ve başkanlığa 

Hafız Esad 2000’de ölünce, Suriye Parlamentosu devlet başkanlığı için gerekli yaş sınırını 40’tan 34’e indirdi (Beşşar Esad bu sırada tam 35 yaşındaydı, ihtiyaç olsa muhtemelen 24’e de düşürülebilirdi bu sınır; nitekim 2012’deki referandumda yeniden 40’a yükseltildi). Esad aynı zamanda Baas Partisi lideri ve başkomutan olarak da seçildi, zira ordu-siyaset birlikteliği olmadan babasının otoriter idaresini sürdürebilmesi mümkün olamazdı. Başkan olarak yaptığı ilk konuşmasında, ekonomide liberal yönelimlerin sürdürüleceğini ve politik reformlara devam edileceğini kaydetti; bu hem ülke içindeki memnuniyetsiz kesimlere hem de Batı ve ABD’ye açık bir mesajdı. 

Dönemin uluslararası konjonktürü de buna müsaitti; ABD’de Demokratlar ve Clinton yönetimi işbaşındaydı, babasının ölümüyle komşu Arap ülkeleri ve Türkiye de derin bir nefes almıştı. Beklentiler yüksekti Beşşar Esad’dan, genç bir liderin yönetimi altında Suriye’nin de “ehlileşeceği” umut ediliyordu. Bu bahar havası yaklaşık on yıl devam etti. Her ne kadar 11 Eylül olaylarının ardından Batı’da bazı tereddütler ortaya çıksa da Esad yönetimi el-Kaide karşıtı sert tedbirler alarak, ABD karşısında bir nevi güven tazeledi. Nitekim ABD Başkanı Bush’un Ocak 2002’de yaptığı konuşmada bahsettiği meşhur “şer ekseni” konsepti, komşu Irakve İran’la birlikte Kuzey Kore’yi de içeriyor, ama Suriye’yi dikkatli bir şekilde bu eksenin dışında tutuyordu.  

Bu dönemde Beşşar Esad, her ne kadar babasından kemikleşmiş bir Baas bürokrasisi ve karar mekanizması devralmışsa da önemli bir manevra alanına sahipti. Sınırlı ve yüzeysel kalsa da ülke içinde çeşitli politik reformlar yaptı, komşu ülkelerle bazı olumlu adımlar atıldı, ancak 2005-2006 sürecinden itibaren bölgesel ve uluslararası dengeler yavaş yavaş eski statükoya dönüşü getirdi. Bilhassa ülkedeki Kürtler ve İslamcı muhalefetin talepleri otoriter sistemi zorlamaktaydı.  

İlk olumsuz adım, Şam’ın 1975 İç Savaşı’ndan beri işgal altında tuttuğu Lübnan’dan ordusunu çekmek zorunda bırakıldığı süreç oldu. 2000’de İsrail ordusunun Lübnan’dan çekilmesinin ardından, 2005’te Lübnan’ın Sünni başbakanı Refik Hariri öldürülmüştü ve oklar Suriye rejimini işaret etmekteydi. Şam uluslararası baskı altındaydı ve Esad Lübnan’dan tamamen çekildi. Bu dönemde İsrail ile ilişkiler de negatif bir atmosferde ilerledi, daha önce Arap-İsrail savaşlarında karşı karşıya gelen ve hepsinde mağlup olan Şam, bu sefer önce Arafat sonra Hamas ve İslami Cihad gibi aktörler üzerinden Filistin direnişini destekledi. İsrail’in Lübnan’da günden güne kuvvetlenen hasmı Hizbullah da Tahran ve Şam tarafından askeri ve siyasi olarak birlikte desteklendi. 

II. Esad dönemi ve “fabrika ayarlarına” dönüş 

Bu dönemden itibaren Beşşar Esad, iç politikada hızla babasının otoriter yöntemlerine ve Baas tekniklerini yeniden benimsemeye yöneldi –daha doğrusu sistem, Batı’yı ikna edemeyeceğini görünce “fabrika ayarlarına” dönüş yaptı. Ülke içinde hızla artan hoşnutsuzluk ve umutsuzluk dalgası, ABD ve Batı’nın yoğun müdahalesi ve yönlendirmesiyle birleşince, 2011 yılından itibaren büyük bir iç savaş patlak verdi. Esasen 1963’ten beri OHAL rejimi altında yönetilen ve bu süreçte hoşnutsuzluğunu her vesileyle sokaklara dökülüp gösteren bir halk için bu çok da şaşırtıcı değil; ama bugünden geriye doğru bakılınca bunun “Amerikan oyunu” olduğu tezi daha fazla alıcı buluyor. Esad da bu tezi savundu, Rusya ve İran ile bu “oyunu” bozduklarında ısrarcıydı. 

Babasının 1980’lerdeki baskıcı yıllarını çok çok geride bırakan bir iç savaş yönetimi sonucunda, bugün milyonlarca insan büyük bir sıkıntının içine düştü. Ülke içinde yerinden edilmiş kişi sayısı 6 milyonu aştı, yarım milyon civarında insan öldürüldü. Suriye dışında yaşamak zorunda kalan Suriyelilerin sayısı ise 5,5 milyonu aştı ki bunun yaklaşık 3,5 milyonu halen Türkiye’de yaşıyor ve bu durumun çözülememesi her iki ülkede de hızla toplumsal bir kangrene dönüşme potansiyeli taşıyor. 

*** 

Beşşar Esad göreve ilk geldiğinde yaşı ve dışarıya açık kimliğiyle hem Suriye halkı hem uluslararası toplum hem babasıyla ilişkileri sorunlu komşu ülkeler açısından bir umut kaynağıydı. Ancak bölgesel gelişmeler, rejimin varoluşsal kimlik krizleri ve tehdit algılamaları, dış müdahaleler ve jeopolitik baskı altında kalmanın getirdiği çaresizlik hali, 20. yüzyılın ilk çeyreğinin –şimdilik- en büyük savaş suçlularından birini ortaya çıkardı. Londra’da eğitim gören ve birkaç dil konuşan bir göz hekimi için şüphesiz sarsıcı bir kariyer bu.  

Ancak gözlemciler ve Ortadoğu uzmanları, Suriye’de bugün dinmiş gibi görülen iç savaş halini doğuran politik, ekonomik ve toplumsal huzursuzluk faylarının halen canlı olduğuna ve patlamak için gelecek yıllarda yeni bir kıvılcım beklediğine işaret ediyor. Beşşar Esad bu ilk tehlikeli ve kanlı adımı Rusya ve İran’ın büyük desteğiyle savuşturabildi. Huzursuzlukların yeniden patlayabileceği o muhtemel döneme kadar Esad’ın hayatta olup olmayacağı meçhulse de böyle bir kıvılcıma nasıl tepki vereceği artık sır değil.