Cezayir ve Filistin: İşgale Karşı Tarihi Dayanışma
Gazze savaşının başladığı 7 Ekim’den bu yana Cezayir tarafından yapılan resmi açıklamalar ve halk hareketleri aracılığıyla, ülkenin Filistin’e sağladığı destek net bir şekilde ortaya çıktı.
Cezayir, Türkiye’nin Hamas’ın vatanı özgürleştirene kadar direnme hakkına sahip olduğu ve bazı Arap hükümetlerinin sınıflandırdığı gibi “terör örgütü” olmadığı şeklindeki görüşüne katıldı.
Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu’ndan önce de Cezayir 13 Ekim 2022’de Filistinli gruplar arasındaki Ulusal Uzlaşı Konferansı’na ev sahipliği yaptı. El Fetih ve Hamas temsilcilerini birkaç ay süren diyaloglarda ağırladı.
Cezayir-Filistin ilişkilerinin kökleri
Filistin’e yönelik bu destek anlık bir tutum değildi. Çünkü Cezayir ve Filistin tarihi, İslam’ın Mağrip’e (Cezayir, Libya, Moritanya, Fas ve Tunus dahil olmak üzere Batı ve Orta Kuzey Afrika’yı kapsar) girişinden bu yana bağlantılı.
Cezayirliler 1187’de Selahaddin Eyyubi ile birlikte, günümüzde Filistin’in kuzeyinde, işgal altındaki Golan Tepeleri’nin batı sınırında bulunan Tiberya Gölü yakınlarındaki Hıttin Savaşı’na katıldı.
Aynı yıl Cezayirliler Kudüs Savaşı’na da katıldı ve cesaretleri nedeniyle Selahaddin Eyyübi onları Kudüs’te Meğaribe Mahallesi olarak bilinen bir araziyle ödüllendirdi. Mahalle, Ağlama Duvarı’nın (Burak Duvarı) bir kısmını, bazı konutları, meyve bahçelerini, bir camiyi ve Cezayirli hacılara hizmet veren bir alanı içeriyordu.
1937 devrimine katılan Cezayirli gruplar
Ülkelerinin 1930’larda Fransızlar tarafından işgal edilmesinin ardından, Cezayirliler sadece ulusal davalarıyla meşgul olmadılar ve Filistin’e desteklerini kararlılıkla sürdürdüler.
Cezayir Ulusal Hareketi ve Cezayir Halk Partisi’nin kurucusu olan Messali Hac, Ekim 1931’de Kudüs Başmüftüsü Şeyh Emin el-Hüseyni ve aynı yılın kasım ayında Filistin Başbakanı Ahmed Hilmi Paşa ile yaptığı görüşmelerde Filistinlilere verdikleri desteği vurguladı.
Hac bu süreçte, “Cezayir halkının Filistinlileri haklı mücadelelerinde desteklemeye kararlı olduğunu” belirtti.
Cezayirli Müslüman Alimler Derneği, Filistinli devrimcileri desteklemek için bağış kampanyaları düzenlerken, Cezayirli parlamenterler ise Filistin’e Yardım Komitesi’ni kurdu.
1937 yılında Filistinlilerin İngilizlere karşı ayaklanması sırasında da Cezayirli göçmenler Filistinli militanlarla birlikte üç askeri müfrezede yer aldı.
Safed grubu sürpriz saldırılarda, Hayfa grubu silah taşımada ve Tiberya grubu da İngiliz işgal güçlerinin petrol boru hatlarını havaya uçurmada uzmanlaşmıştı.
1948’de savaşın patlak vermesiyle birlikte, Cezayirliler Filistin’e Yardım Yüksek Komitesi’ni kurdu ve yüzlerce gönüllünün yanı sıra 100 mücahit de Filistin’e gönderildi.
FKÖ’nün uluslararası tanınması
Cezayir’in 1962’de bağımsızlığını kazanmasının ardından hükümet, 1963 yılında El Fetih ofisine ev sahipliği yaptı. Bu ofis, Fetih liderlerinden ve eski Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat’ın yol arkadaşlarından olan Halil El Vezir’in (Ebu Cihad) de teyit ettiği gibi Filistinlilerin dünyaya açılan önemli bir siyasi penceresiydi.
Cezayir ayrıca Filistinlilerin askeri olarak eğitilmesi, üniversitelere öğrenci kabul edilmesi ve Filistin davasına destek için yabancı delegasyonlarla görüşmelerin kolaylaştırılmasında da önemli bir rol oynadı.
Dönemin Cezayir Devlet Başkanı Ahmed Bin Bella, 1964 Arap Zirvesi’nde Filistin halkını temsil eden bir “Filistin Kurtuluş Cephesi” kurulması fikrini savundu ve zirvede Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) kurulmasına onay verildi.
1973 yılında ise, Devlet Başkanı Huari Bumedyen liderliğindeki Cezayir, 6. Arap Zirvesi’nde FKÖ’nün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak tanındığını teyit etti.
Bumedyen zirvedeki konuşmasında, “Filistin halkının tek meşru temsilcisinin FKÖ olduğunu öngören Cezayir Konferansı kararları konusundaki tutumumuza bağlıyız” ifadelerini kullandı.
Cezayir ayrıca, Filistin ulusal hareketinin lideri Yaser Arafat’ın 1974 yılında Birleşmiş Milletler’de (BM) yaptığı tarihi konuşmaya yardımcı oldu. Hatta Arafat o dönemde, “Cezayir olmasaydı BM’deki konuşmamı yapamazdım” ifadelerini kullandı.
Kudüs ve Filistin konularında uzman bir araştırmacı olan Dr. Kadir Murad, Cezayir’in Filistin konusundaki mevcut tutumunun, diğer Arap ülkelerindeki hükümetlere kıyasla çok güçlü olduğunu belirtti. Ancak Dr. Murad, Cezayir-Filistin arasındaki ilişki tarihinin, Cezayir’e daha büyük bir tarihi sorumluluk ve rol yüklediğinin de altını çizdi.
Dr. Murad, Cezayir halkının Fransız sömürgeciliğinin acısını yaşadığını, bunun da Filistinlilerin çektiği acıları anlamalarına yardımcı olduğunu ve bağımsızlıktan sonra Filistin kurtuluş hareketlerini desteklemelerine yol açtığını da sözlerine ekledi.
Cezayir halkı ile Filistin arasındaki ilişkinin, aralarındaki kültürel, dini ve ulusal uyumu yansıtan birçok boyuta sahip olduğunun altını çizen Dr. Murad şunları da ekledi:
“Cezayir vatandaşının karakteri, tıpkı Filistinlilerin karakteri gibi uzun bir direniş tarihini yansıtır. Psikolojik yapıları aşağılanmayı ve küçük düşürülmeyi reddeder, bu da kurtuluş ruhunu güçlendirir.”
Böylece Cezayir ile Filistin halkları, işgale karşı direniş ve metanet ruhuyla beslenen ortak mücadele bağları ve uzun bir tarihle birbirine bağlıdır.
Filistin’i destekleme meselesi, Cezayir siyasetinin değişmez bir unsuru olduğu gibi ulusal kimliğinin temel taşlarından biri haline gelmiştir.