Gazze Mutfağı'ndan Dünyaya: Direnişin Gastronomik Zemini

"Leyla el Hadid yemek yapmak gibi sıradan bir eylemi Filistin direnişinin sembolü kılmaya karar verir çünkü onun deyimiyle 'yemek yapmak' bir sofra etrafında toplanmak ve kutlama yapmak da bir direniştir."
Ayşenur Bulut
Gazze Mutfağı'ndan Dünyaya: Direnişin Gastronomik Zemini- Ayşenur Bulut
31 Ocak 2024

Leyla el Hadid el-Cezire’de gazetecilik yaptığı yıllarda Gazze ile ilgili hep aynı başlıkları attığını fark eder. Bu başlıklar “İsrail Filistinli kadınları öldürdü”, “Gazze’deki terör saldırına bir yenisi eklendi”, “Gazze balıkçılarının geçim kaynağı yok edildi” şeklinde hep “sıradan” haberlerdir ve Filistin’deki insanların “insanlıktan çıkarılması” hakkında daha güçlü bir hikâyeye ihtiyaç vardır. Leyla el Hadid yemek yapmak gibi sıradan bir eylemi Filistin direnişinin sembolü kılmaya karar verir çünkü onun deyimiyle “yemek yapmak, bir sofra etrafında toplanmak ve kutlama yapmak da bir direniştir.” 

 2010’da harekete geçen Leyla el Hadid Filistin’e ve görüştüğü Filistinlilerin yemek notlarını kayıt altına almaya başlar. Yanında Maggie Schmitt de vardır ve beraber aylar boyunca Gazze Şeridi’ndeki mülteci kamplarını dolaşırlar.  Yazılı ve görsel olarak topladıkları tüm notları Gazze Mutfağı isminde bir yemek kitabına dönüştürürler. Kitap İngiltere’de ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde büyük beğeni toplar ve çeşitli ödüller kazanır.  

Gazze Mutfağı, içerisinde bulunan 130 tarif ile adeta Gazze mutfak kanonu niteliğinde. Ancak kitabı değerli kılan sadece yemek tarifleri değil elbette. Yemek pişirme teknikleri, sofra kültürü, gıda ekonomisi ve kişisel hikayeler gibi bir dizi önemli içeriğe de sahip. Mutfakta her zaman kadınlar yok, bu kitapta yemek yapan erkeklerin de hikayesi var. Savaşın, yıkımın ortasında çocuklarını beslemeye çalışan kadınların büyük direnişi var. Bölgede kaybolmaya yüz tutan bitki türlerinin isimleri ve o bitkilerin büyüdüğü yerlerin isimleri gibi diğer önemli bilgiler de var. Kısacası Gazze Mutfağı güçlü bir toplumsal hafıza kitabı aynı zamanda.  

Kitabın yazarlarından Schmitt ortaya koydukları çalışma için “Hayalet arkeolojisi” benzetmesini yapıyor ve bu kitabın sadece yemek tariflerinden ibaret olmadığını, İsrail’in bölgede neden olduğu abluka yüzünden Filistinlilerin mutfaklarını korumada yaşadığı zorlukları belgeleyen önemli bir çalışma olduğunu da söylüyor. Balıkçı tekneleri bombalanan, çiftlikleri yağmalanan Filistinliler için gıda üretimi ve gıdaya erişim neredeyse imkânsız bir hale geldi. Gazze’de değişen yaşam şartları ve gittikçe büyüyen yoksulluğa bağlı olarak yemek yapmanın şartları da sürekli değişiyor. Ömür boyu topraksız mültecilik, İsrail tarafından uygulanan sıkı kuşatma ve uluslararası kuruluşların gıda yardımına bağımlılık gibi nedenleri sıraladığımızda dünyanın bu bölgesinde yemek ve politika el ele yürüyor. “Bölgenin kültürel belleğini kaydetmek kadar bu politik işgalin de bir belgesi bu kitap” diyor.  

Bölgede yıllarca süren bu ambargolar ve saldırılar nedeniyle Filistinliler bölgedeki en özgün üretimlerini bile kaybediyor. Örneğin kırmızı tahin Gazze’nin sembollerinden biri ve normalde çokça üretilmesine rağmen maalesef artık susam elde edemedikleri için bu özgün yiyeceği yapamıyorlar. Sadece kırmızı tahini değil tahinin hiçbir çeşidi üretilmiyor. Dolayısıyla Gazze mutfağında önemli yeri olan tahin tariflerden çıkmak zorunda kalıyor. Leyla Hadid yerleşimcilerin talan ettiği zeytin ağaçlarının yok edilmesi nedeniyle artık zeytinyağının da bölgede üretilmediğini; hayvancılığın da olmadığı bir bölge için bu yağların artık olmayışının son derece önemli bir eksiklik haline geldiğini belirtiyor.  

Bu kitapla birlikte annelerin mutfakta (ya da bir mutfak bile olmaksızın sadece bir ocağın başında) yemek yaparken aileyi nasıl ayakta tutmaya çalıştıklarını fark ettiklerini söylüyor Leyla el Hadid. Sokaktaki erkek aşçılara yönelik bir hayranlığımızın olduğunu ancak asıl hünerin ve yaratıcılığın mülteci çadırlarında bu kadınlar tarafından ortaya konduğunu söylüyor: “Ama en önemlisi, Filistin hikayesine insani bir yüz kazandırmak için başta kadınlar olmak üzere halkın profilini çıkarmak istedik. Böylece kadınların ailelerini nasıl geçindirdiklerini görmek için hanelere girdik. Bu, İsrail'in Gazze'ye benzeri görülmemiş bir saldırı başlattığı, 300'ü çocuk olmak üzere 1.400 Filistinliyi öldürdüğü ve diğer şeylerin yanı sıra Gazze'nin tarımsal altyapısını ve üretken sektörlerini sistematik olarak hedef aldığı Dökme Kurşun Operasyonu'ndan kısa bir süre sonraydı. En mütevazı evlerde bile tanık olduğumuz canlılık ve zarafet karşısında hayran kaldık. Tek başına çocuk yetiştiren ya da geniş bir aileyi besleyen, taşralı ya da şehirli tüm bu kadınlar akıl sağlığını, umudu ve “normali” korumayı başarıyor ilginç bir şekilde.” 

İsrail’in tüm abluka ve soykırımına rağmen yemek yapabilmek Gazzeliler için bir mirası canlı tutmak demek. Sofrayı yaşatmak sanki tüm Filistin’i diriltmek gibi bir anlama haiz ve bu canlı miras dünya üzerindeki Filistin diasporasında yaşayanlar için de yıllardır korunmaya devam ediyor. Ancak ne yazık ki son 6 Ekim saldırılarıyla başlayan İsrail soykırımında Gazze Mutfağı’na katkı sunan ismi bilinen ya da anonim pek çok kadın öldürüldü. Yemek yaparak direniş sergileyen kadınlar artık yaşamıyor. O kadınların aziz hatırasına hürmeten bu yazıyı okuyan herkesi mutfağa yemek yapmaya davet ediyorum. Bir sofra etrafında birleşmek belki bu direnişe anlam katan yerel bir sembolik güce dönüşebilir. Bu direnişe hüzünlü ama umutlu bir şekilde katılmak için bir Filistin tarifi deneyelim ve bu mirası canlı tutalım. Böylece belki de mutfaklarımızı bir tüketim mekânından kolektif bellek üretim mekanlarına dönüştürmeyi başarabiliriz.